Sustukça Çoğalan...
Çoğaldıkça Biriken...
Biriktikçe Anlam Kazanan Bir İkametlik Yerin Var Sol Yanımda!
Hani Anlatılmayan...
Hani Anlatılsa da Aslında Hiç Bir Şey Demek Olacak Olan!
Önce Harfler...
Sonra Kelimeler ve Bir Bütün Olmaya Yeminli Cümleler...
En Kötüsü de Biriken Onca Cümlenin Aslında Hiç Olduğunu ve Hep Bir Duvara Çarpıp da Geri Döneceğini Bilmek...
Ama En Güzeli, Sol Yanda Tutulanları Dile Dökebilmek!
Saçma mı?
Belki!
Hata mı?
Bilmiyorum!
Peki Ya Gerçek!
Ya da Dile Kolayın Kalbime Yerleşen O Kaybetme Korkusunun Verdiği Sızı...
Sızlaya Sızlaya Geçeceğine İnandığım...
Hadi Konuş!
Hadi Anlat! Dedikçe Ya Hepten Yok Olursa Diyen Yürek Sesim!
Diyorum ki Bazen, Hapset!
Tut!
Sus!
Bırak!
Unut!
Ama Yine de Ele Avuca Sığmayan Bir Yürek İşte Bendeki...
Yani İstemesende, Göze Alamasamda, Ortaya Dökeceklerim Var İşte!
Öyle Kocaman Varsın ki, Yok Edemem Seni Gerçeğin İçinde!
Susuyorum Ben Yine, Gözyaşlarım Konuşuyor Yerime...
Hayalin Yanımda Bakıyorum Sadece, Dokunsam Kaybolacak Biliyorum, Dokunamıyorum...
Ne Diyebilirim ki Sevgili!
Sen Benim Yüreğimdesin!
Ne Zaman Gitmek İstersen Benden Uzaklara, Uğurlarım Seni...
Biraz Gözü Yaşlı Biraz Sitemkar...
Yüreğin Gitmişse Benden Uzağa, Kalma Sende Benimle İstemem!
Zira Ben Seni Değil, Yüreğini İstiyorum...!


''Gönderilmemiş aşk mektupları''