+ Konu Cevaplama Paneli
Sayfa 3 Toplam 13 Sayfadan
BirinciBirinci 1 2 3 4 5 ... SonuncuSonuncu
21 den 30´e kadar. Toplam 122 Sayfa bulundu

Konu: Sorularla İslamı Tanıyoruz.

  1. #21
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    İNTİHAR

    İnsanın kendisini öldürmesi. Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine "intihar" denir. İntihar Allah'ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur.

    İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir.

    Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir" (en-Nisa', 4/29). Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, İstanbul 1985, II, 235).

    Amr b. el-As (r.a), Zâtu's-Selâsil seferinde ihtilâm olmuş, hava çok soğuk olduğu için, su bulunduğu halde, ölüm korkusundan dolayı teyemmümle namaz kıldırmıştır. Durumunu Hz. Peygamber'e iletirken, yukarıdaki ayete göre amel ettiğini söylemiş ve Resulullah (s.a.s) Amr'ın bu yaptığını tasvip etmiştir (Ebu Dâvud, Tahâre, 124; Ahmed b. Hanbel, IV, 203).

    Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Yedi helak edici günahtan uzak durunuz Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir?; şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak" (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

    İntihar geçmiş ümmetlerde de yasaklanmıştır. Cündüb b. Abdullah'tan Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak, bir bıçak aldı ve elini kesti. Ancak kan bir türlü kesilmediği için adam öldü. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak; kulum can hakkında benim önüme geçti, ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu" (Buhârî, Enbiyâ, 50).

    Hayber Gazvesi sırasında büyük fedakârlıklar gösteren Kuzman adındaki birisinin, sonunda cehenneme gideceği Hz. Peygamber tarafından haber verilmişti. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Huzâî Eksüm, Kuzman'ı izlemiş ve O'nun, aldığı yaralara sabredemeyip, kılıcı üzerine yaslanarak intihar ettiğini görmüştür (Buhârî, Kader, 5, Rikâk, 33, Meğâzî, 38, Cihâd, 77; Müslim, İman, 179; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, X, 266 268). Kuzman'ın ölüm şekli Allah Resulu'ne iletilince şöyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre, cennet ehline yaraşır hayırlı işler yaparlar; halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimseler de vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar, halbuki kendileri cennetliktir" (Buhâri, Kader, 5, Rikâk, 33; Müslim, İman, 179).

    İntihar edenin uhrevî cezası, intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde "Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir" (Buhâri, Cenâiz, 84). "(Dünyada ip ve benzeri) şeyle kendisini boğan kimse cehennemde kendisini boğar, dünyada kendisini vuran cehennemde kendisini vurur (azabı böyle olur)" (Buhârî, Cenâiz 84),

    "Kim kendini bir dağın tepesinden atar da öldürürse cehennem ateşinde de ebedi olarak böyle görür. Kim zehir içerek kendisini öldürürse cehennemde zehir kadehi elinde olduğu halde devamlı ceza çeker" (Müslim, İman, 175; Tirmizi, Tıb, 7; Nesâî, Cenâiz, 68, Dârimi, Diyât, 10; Ahmed b. Hanbel, II, 254, 478).

    İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. Hayber Gazvesinde intihar eden Kuzman'ın cehennemlik olduğu bildirilmişse de, cehennemde ebedî olarak kalacağını belirten açık bir ifade yoktur. Bu yüzden intihar suçunu işleyenin cezasını çektikten sonra cehennemden kurtulacağı umulur. Ancak bunun için, intihar edenin son anda mü'min sıfatını taşıması ve intiharın helâl olduğuna itikad etmemiş olması da şarttır (Kâmil Miras, a.g.e, X, 270).

    Hz. Peygamber'in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir. Ancak bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır (el-Askalânî, Bulûgu'l Merâm, terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1970, II, 276-277). İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça müntehir üzerine cenaze namazı kılınmaz.

    Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır.

    Hamdi DÖNDÜREN
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  2. #22
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    1.Kabir hayatı nasıldır? Yerin altında yaşam nasıl olur bu mümkün mü? Ayrıca kabir azabının çeşitleri nelerdir? Kabirde istediğimiz kişilerle görüşebilir miyiz? Ayrıca Hz. Adem zamanında ölen birisinin kabir azabı sonucu günahlarının çoğu bitmiştir. Ama şimdi ölen birisi daha az yaşayacak kabirde ve günahları bitmese cehennemde devam edecek. Ama Hz. Adem zamanındaki kişi azabın çoğunu çekmiş ve cehennemde az yanacak. Bu Allahın adaletine nasıl sığıyor?

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    1- Kabir azabı peygamberimizin bildirdiğine göre günahkar müminler ile kafir olarak ölenler içindir.

    2- İster mümin ister kafir olsun, başına ne gelirse günahlarının affına sebep olacaktır. Bela, musibet, hastalık, sıkıntı gibi şeyler insanların günahlarının hafiflemesine sebep olmaktadır.

    Bir mümin bu dünyada günahkar olarak yaşar, fakat başına gelen musibetler onun günahlarının azalmasına sebep olacaktır. Kabir de çektiği azaplar da yine günahlarına kefaret olup onları siler.

    Aynen bunun gibi Allah adili mutlak olduğu için kafir kullarının başına gelen musibetler de cehennemdeki azaplarının azalmasına sebep saymaktadır. Aynı günahı işleyen ve kafir olan iki kişiden biri musibete uğrasa diğeri uğramasa, musibete uğrayanın azabı diğerine göre hafifleyecektir.

    Kafir cehennemde sonsuza dek kalacağı için cennete giremeyecek, ama ister bu dünyada isterse kabir de çektiği sıkıntı ve azaplardan dolayı cehennemdeki azabının şiddeti hafifleyecektir.

    Bu sebeple kabir de çok kalıp çok azap çeken, az kalıp az azap çekene göre daha kötü olmayacaktır. Belki de ahirette bu durumunu öğrenince çok memnun olacaktır.

    3- İnsanların hayatı ve geçirdiği zaman birimleri aynı değildir. Mesela, birkaç dakikalık rüyada günler, aylar ve yıllar geçmiş gibi geliyor. Bazen de yeni yatıp kalkmış gibi bir gecenin nasıl geçtiğini fark edemiyoruz.

    Bunun gibi kabre erken giren bir insan, Ahirette yeni kalkmış gibi olabilir. Bir diğeri ise birkaç sene kabir de kalır, ama binler sene kalmış gibi azap çekebilir.

    İşte kabre erken veya geç gitmek kişiye, günahına ve durumuna göre değişebilir. Allah orada da uyku ve rüyada olduğu gibi bir durum yaratabilir.

    4- Azabın şiddeti değişik olabilir. Bir volt ile milyon voltun derecesi bir olmadığı gibi, mum ateşiyle güneş ateşi de bir değildir. Kabirde de herkesin durumuna göre ayrı ve çeşitli azaplar olabilir. Kabire geç giden birisi çok kısa zamanda şiddetli azap ile, erken giden birisi kadar ceza çekebilir.
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  3. #23
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    Yasini şerifi cuma gecesi okuyunca ölü ruhların eve gelmesi doğrumudur ve kapı önünde beklenildiği söyleniyor siz bu konuda ne dersiniz bir de cuma günü kabrin başında dua eden kişiyi kabir sahibi görür mü?

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Bedenler genellikle çürüyüp toprak olduğu ve ruhlar baki kaldığı için "ruhlar alemi" de denilen ölümden sonraki hayat, gaybi konulardandır. Hayatta olan insan ile berzah alemine göçmüş olan kişi ayrı ayrı alemlerdedir. Berzah alemindekilerin de kendilerine göre bir hayatı vardır, lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hisseder. Fakat henüz madde aleminde bulunanlar ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Bu hususu, ancak ilahi gerçeklere vakıf olan Peygambermizden öğreniriz.

    Mümin ruhların berzah aleminde bir birleriyle görüştüklerini Peygamberimizin hadislerinden anlamaktayız. Ayrıca ölülerin hayattakilerden haber aldıkları ve kabirlerinin başına giden kimseleri gördükleri yine rivayetlerde vardır. Onlar için yapılan dua ve manevi hediyelerin kimlerden geldiğini bilebilirler. Mümin ruhlar nimet içinde oldukları için ve ruhları serbest oldukları için serbest dolaşabilirler. Ancak kafirlerin ruhları ve günahları fazla olan müminlerin ruhları azabla meşguldurlar.

    Ölülere Kuran okunduğu zaman eve gelmeleri mümkün olabilir. Ancak bu her ölü için söylemek zordur.

    Ölülerin Berzah aleminde birbirleriyle görüşmeleri:

    Berzah alemindeki ruhlar iki kısımdır: Nimet içinde olanlar ve azapta olanlar. İbnü'l-Kayyim'in açıklamasına göre azapta olan ruhlar birbirleriyle görüşmeye fırsat bulamazlar. Onlar bir nevi tutuklu gibidirler. Ama tutuklu olmayıp serbest olan yani nimet içindeki ruhlar birbirleriyle buluşup görüşürler, birbirlerini ziyaret ederler. Dünyadaki olmuş ve olacak şeyleri müzakere ederler. Her ruh, amelde kendi dengi ve kendi derecesinde olan arkadaşlarıyla beraber olur. Hz. Peygamber (S) in ruhu ise Refiku'1-A'lâ (en yüksek mertebe) dadır.

    Nisa Suresi'nde: "Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar."(1) buyurulmuştur ki, bu beraberlik dünyada, berzahta ve âhirette olmak üzere üç yerdedir. Bu üç âlemin hepsinde de kişi sevdiği ile beraberdir. (2)

    Bu âyet-i kerimede ruhların berzah âleminde birbirlerine kavuşacakları haber verilmektedir. Çünkü bu âyetin iniş sebebi olarak şöyle bir olay anlatılmaktadır: Ashaptan biri, öldükten sonra Hz. Peygamber (S) in makamının kendilerinden çok yüce olacağını ve Hz. Peygamber (S) den ayrı kalacaklarını düşünerek üzülmüş ve ağlamış. Üzüntüsünün sebebini soran Hz. Muhammed (S) e: "Biz dünyada senden ayrılmaya hiç tahammül edemiyoruz va Rasulullah. Öldükten sonra senin merteben bizden yüce olacağı için seni göremeyeceğiz. Senin ayrılığına nasıl tahammül edebilirim?" diye derdini açar. Bu olay üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuş (3) ve Allah'ı ve Rasulullah'ı sevenlerin berzah âleminde ve âhirette de, dünyadaki gibi, Hz. Rasûl ile birlikte olacakları bildirilmiştir.

    Allah Tealâ ÂI-u îmrân Suresi'nde şehitlerin diri ve Rabbleri indinde rızıklanmakta olduklarını, arkalarında bulunanlara da korku ve üzüntü olmadığının müjdelenmesin! istediklerini, Allah'ın nimet ve keremiyle sevinç duyduklarını haber vermiştir.(4) Bu âyet-i kerime de berzah alemindeki ruhların birbirleriyle buluşup konuştuklarına delâlet eder. Çünkü âyette geçen "yestebşirûn" kelimesi, "müjde verilmesini isterler" anlamına geldiği gibi, "sevinirler ve birbirlerini müjdelerler" manasına da gelir. (5) Birbirlerine müjde verdiklerine göre demek ki birbirleriyle görüşüp konuşmaktadırlar.

    Ebu Hureyre, Rasulullah (S) in: "Muhakkak Cennet ehli orada (Cennet'te) birbirlerini ziyaret ederler." buyurduğunu söylemiştir.(6) Mü'min ruhlarının berzah âleminde Cennet'te olacakları bildirilmiştir. Buna göre bu hadis-i şerifteki Cennet ehliyle, berzah âleminde Cennet'te olanlar kastedilmiş olabilir. Hadisin bu şekilde anlaşılmasını, Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den (40/ 660) rivayet edilen şu hadis de doğrulamaktadır: Ümmü Hâni' bir gün Hz. Peygamber (S) e şöyle soruyor: "Ölünce de birbirimizi görür ve ziyaretleşir miyiz?" Rasulullah (S) in cevabı şudur: "Ruh, Cennet meyvelerinden yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü olunca da her ruh kendi cese dine girer."(7) Bu cevaptan da anlaşılan, mü'minlerin ruhlarının Cennet'te birbirleriyle görüştükleridir.

    İbn Ebi'd-Dünyâ'nın naklettiği bir haberde de Rasulullah (S) e: "Ölüler birbirini bilir mi?" diye sorulunca Rasulullah (S) in cevabı: "Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar, kuşların ağaçların tepelerinde birbirlerini bildiği (tanıdıkları gibi) birbirlerini bilirler." şeklinde olmuştur.(8) Bu soruyu ashaptan Bişr b. Berâ' b. Ma'rûr'un annesi sormuş ve ölülerin birbirleriyle tanışıp biliştiklerini öğrenince hemen Beni Seleme'den ölmek üzere olan birinin yanına varıp, oğlu Bişr'e onunla selâm göndermiştir.(9) Hadisin bir diğer rivayetinde Cennet'te kuşlar gibi birbirleriyle buluşup tanışacak olan ruhların "iyi ruhlar " oldukları zikredilmiştir.

    Ashaptan BÜâl b. Rebâh (v. 20/641) vefat edeceği zaman hanımı ah, vah etmeye başlar. Hz. Bilâl ise: "Ne büyük neşe ne büyük sevinç. Yani sevgililere, Muhammed'e ve onun gurubuna kavuşacağım." demeye başlar, (10) Burada Bilâl berzahta Rasulullah (S) e ve ashabına kavuşacağını ve tıpkı dünyadaki gibi, orada da onunla bir arada olacaklarını müjdelemektedir.(11) ve hanımının ah, vah edip üzülmemesi gerektiğini, aslında sevinmesi gerektiğini hatırlatmaktadır bu sözüyle.

    Beyhakî'nin hasen bir senetle İbn Abbas'dan tahric ettiği kabir suâliyle ilgli bir hadis-i şerifte, kabirdeki sorgulama sırasında iyi cevap veren mü'minin ruhunun diğer mü'minlerle beraber olacağı haber verilmiştir.(12)

    Yine Beyhakî'nin "Şu'abu'1-İman" da Ali b. Ebi Tâlib'den tahric ettiği haberde Hz. Ali şöyle demiştir: "İki mü'min ve iki kâfir dost vardı. Bunlardan mü'min olanların biri öldü. Cennetle müjdelenince arkadaşını hatırlar ve: "Allahım, benim falan arkadaşım bana her zaman sana ve Rasulûne itaati emreder, hayırla tavsiye eder, kötülükten nehyederdi..." diyerek onun kendisinden sonra sapıtmaması ve kendisine verilen nimetlerin ona da verilmesi için dua eder. Sonra öbür arkadaşı da ölünce ruhları bir araya gelir ve birbirlerine: "Ne güzel kardeş, ne güzel arkadaş ve ne güzel dost" derler.
    Kâfir olan iki arkadaştan birisi ölüp de azapla müjdelenince diğer arkadaşını hatırlayıp şöyle der: "Allahım, arkadaşım bana hep sana ve senin Rasulûne isyanı emrediyor, kötülüğü yapıp iyiliği yapmamamı söylüyordu. Allahım, .onu benden sonra hidayete erdirme ki, benim gördüğüm azabı o da görsün ve bana kızdığın gibi ona da kızasın." Sonra diğeri de ölür, ruhları bir araya gelince birbirlerine: "Ne kötü kardeş ve ne kötü arkadaş." derler."(13) Bundan da iyi ve kötülerin ruhlarının berzahta birbirleriyle buluştukları anlaşılmaktadır.

    Ebû Katâde ve Câbir'den tahric edilen ölülerin kefenlerinin güzel yapılması ile ilgili hadis-i şerifin Suyûtî ve Beyhakî tarafından rivayet edilen şeklinde: "Muhakkak ki onlar kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler." cümlesi de yer almaktadır.(14)

    Beyhakî "Şu'abu'1-Iman" da Ebu Katâde'den (54/673) hadisi naklettikten sonra bu hadisin şehitler hakkındaki onların rızık-landırıldıklannı haber vererr Âl-u îmrân, 3/169-170 âyetiyle mutabakat arzettiğini söylemiştir. (15)

    Rasulullah (S) in Miraç gecesinde semâda Hz. Âdem (As) İle karşılaştığında Hz. Âdem'in sağ ve solunda bir takım karartılar görmesi ve bunların kimler olduğunu sorunca, cennetlik ve cehennemlik olanların ruhları olduklarının bildirilmesi de,(16) berzahta iyi ve kötülerin -Hz. Ali'nin de, dediği gibi- bir arada olacaklarına delildir.

    Ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştükleri ve konuştuklarının bir delili de, ölümü müteakip semâya yükseltilen mü'min ruhunun rahmet ehli tarafından karşılanıp, dünyadan ve dünyadakilerden haber soracaklarını bildiren hadis-i şeriftir. Ebu Eyyûb el-Ensârî'den rivayet edilen hadis-i şeriflerinde Peygamber efendimiz (S) şöyle buyurmuştur: "Mü'minin ruhu kabz olunca onu Allah katında rahmet ehli karşılarlar." (17) Tıpkı dünyada müjde getiren birinin karşılandığı gibi. (Bu esnada yeni ölmüş olanın ruhunu getiren melekler) derler ki:
    -Onu bırakın, fırsat verin de bir dinlensin. Çünkü o büyük bir sıkıntı içinde idi. Ona:
    -O benden önce ölmüştü, derse;
    -İnnâ Lillâh ve İnnâ İleyhi Râci'ûn (biz Allah'a aidiz ve yine ona döneceğiz), ebedi kalış yeri olan Hâviye'ye (kızgın ateşli Cehennem'e) gitmiş. O ne kötü yer ve ne kötü terbiyecidir, derler. (18)

    Bu hususta Abdullah b. Mübârek'in de şöyle dediği rivayet edilir: "Kabir ehli haberleri beklerler. Bir Ölü oraya gittiği zaman ona falan ne yaptı, filan ne yaptı diye sorarlar. Birisi için: "O öldü, size gelmedi mi?" deyince: "İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn" derler ve: "Bizim yolumuzdan başka yola gitti o." diye ilave ederler."(19)

    Tabiinden Sa'id b. el-Müseyyeb (v. 94/712) de: "Bir adam öldüğü zaman (daha önce ölmüş olan) çocuğu onu, seferden dönen gaibin karşılandığı gibi karşılar" demiştir. (20)
    Ölülerin berzahta birbirleriyle görüştüklerini ve yeni ölüp de aralarına katılanlardan haber aldıklarını bildiren bu hadis ve haberleri, evlât, torun ve yakın akrabaların amellerinin kabirdeki baba ve yakınlarına arz olunacağım, onların da amelleri kendilerine arz edilen akrabalarının iyiliklerinden ötürü sevineceklerini, kötülükleri sebebiyle de üzüleceklerini bildiren haberler de desteklemektedir.

    Kabir ehli, geride bıraktıkları akraba ve arkadaşlarının yaptıkları işlerden haberdar olup, iyi amellerinden ötürü sevinir, kötülüklerine de üzülürler. (21) Mücâhid'in bu hususta şöyle dediği sahih rivayetle gelmiştir: "Kişi kabrinde kendinden sonra çocuğunun iyilikleri (salahı) ile müjdelenir."(22)

    Sa'id b. Cübeyr'in (v. 95/714) de şöyle dediği rivayet edilir: "Muhakkak ki ölülere dirilerin haberleri gelir. Daha önce bir yakını ölmüş, olan hiç bir kimse yoktur ki ona geride kalan akrabalarının haberleri gelmesin. Eğer gelen haber iyi ise sevinir ve ferahlar; kötü ise o zaman da üzülür." (23)Ashaptan Ebu'd-Derdâ (v. 32/652) da şöyle dua ederdi: "Allahım, ölülerimin rezil olacağı bir iş yapmaktan sana sığınırım.''(24)
    Abdullah b. Mübarek de ashaptan Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Dirilerin amelleri ölülere arz olunur. Eğer bir iyilik görürlerse sevinir, birbirlerine müjdelerler; bir kötülük görünce de, Allah’ım onu ondan geri çevir, derler." (25)
    Yukarıdaki yeni gelen ölüden haber sormalarından da anlaşılacağı üzere, ölülerin dirilerden bizzat haberdar olduklarını -Allah'ın diledikleri müstesna- söyleyemeyiz. Bu sebeple buradaki haberdar oluşlarını, yeni gelen ve aralarına katılanlardan öğrenirler şeklinde anlıyoruz. Yeni gelenlerden haber alışları da, ruhların berzahta birbirleriyle görüşüp konuştuklarına delâlet eder.

    Ölmüş olanların ruhları, berzah âleminde birbirleriyle görüşüp konuşuyorlar. Acaba henüz ölmemiş ve dünyada yaşamakta olanların da berzahtakilerle görüşüp konuşmaları mümkün müdür? Ve ölülerin dirilerle bir takım münâsebetleri var mıdır? Şimdi de bu husus üzerinde duralım:

    Hayattakilerin Berzahtakilerle Görüşmeleri:

    Henüz hayatta olanların berzahtakilerle görüşmeleri uyanık ve uyku halinde olmak üzere iki şekildedir.

    Uyanıkken görüşmenin en büyük misâli ve olabilirliğinin delili, Rasulullah (S) in Miraç'ta bazı Peygamberlerin ruhlarıyla karşılaştığını haber veren ve kabir ziyaretini öğreten hadislerdir.

    Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Muhammed (S) e hitaben: "Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden sor ki; biz, Rahman'dan başka ibadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız?"(26) buyurmaktadır. Müfessirlerden bir kısmı buradaki sorma fiilinin sadece İsrâ ve Miraç gecesine has olduğunu söylerken,(27) bazıları da her istediği zaman Allah Tealâ'nın Rasulullah (S) e önceki peygamberlerle konuşma imkânı verdiği şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu ikinci görüşte olanlara göre âyetteki mutlak lafzı (sözü), İsrâ ve Miraç gecesi ile takyid etmek (kayıtlamak) hatalı bir te'vil olur. Ve âyetin olduğu gibi anlaşılıp, her istediği zaman Rasulullah (S) e bu imkânın verileceğini söylemek daha isâbetlidir.(28)

    Hz. Peygamber (S) in önceki peygamberlerle daha kendisi hayatta iken görüşmesi, vukuu mümkün olan işlerdendir. Ve Allah'ın kudretine göre bunda hiç bir zorluk yoktur. Allah Tealâ görüştürünce de bu olay gerçekleşmiştir ki, Hz. Peygamber (S) Miraç gecesinde, uyanık halde iken diğer Peygamberlerin ruhlarıyla Beytü'l-Makdis'de (Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da) bir araya gelmiştir. Daha sonra semâvât (gökler) âleminde de onlardan bazıları ile bir araya gelip konuştuğuna sahih haberler delâlet etmektedir,(29)

    Yine Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Rasulullah (S), Hz. Musa (As) in Allah Tealâ'ya dua edip, Hz. Adem (As) ile görüşmeyi dilediğini ve Yüce Allah'ın, henüz hayatta iken ve uyanıkken, Adem (As) ı Hz. Musa'ya gösterip ve birbirleriyle konuşmuş olduklarını haber vermiştir, (30)

    Peygamberlerden başkasının hayattayken ve uyanıkken berzahtakilerle görüşmeleri ise ancak Allah'ın ikram ettiği kimselere nasip olmuştur ki, bu hususta Allah'ın veli kullarının, Hz. Peygamber (S) ve bazı büyük zevatla görüştüklerine dair pek çok olay anlatılmaktadır. (31)

    Kabir ziyaretinde ziyaret edene "zâir", ziyaret edilene "mezür" denilmesi de, ziyaret edilenin ziyaret esnasında ziyaretçisini duyup bildiğine delidir. Çünkü ziyaret edilen, ziyaretçisini bilmezse buna "mezûr= ziyaret edilen" denmez. Kaldı ki, Peygamberimiz (S) ziyaret adabını öğretirken, kabristana varınca ölülere selâm verilmesini öğretmişlerdir ki, bu da onların dirilerle olan münâsebetleri cümlesindendir.(32)

    Hayattakilerin berzahtakilerle rüyada görüşmeleri ise, İbnu'l-Kayyim'in belirttiğine göre, nübüvvetin bir parçası olan sâlih rüyalardandır ve İlim ifade eder.(33) Erzurumlu İbrahim Hakkı da: "Ölüleri rüyada hayırla veya şerle görmek, onların halini aynen bilmektir. Bu, Ölünün halini bildirmek veya uyanık olmayı sağlamak içindir,.."(34) diyerek ölüleri rüyada görmenin, sâdık rüyalardan olduğuna işaret etmiştir.

    Rüya ya da keramet yoluyla -Peygamberlerden gayri için- olan bu görüşmeler ve görülenler, kelâm âlimlerine göre umum için değil, ancak sahibi için (gören kişinin kendisi için) delil olabilir. Ancak bizim burada onlardan bahsedişimiz, sadece imkânını belirtmek içindir.

    Hayattakilerle berzahtakilerin rüyada görüşmeleri, ikisinden birinin arzusu ve bazı gayeler için bu görüşmeyi Allah Tealâ'dan istemesiyle Allah'ın bir lütfü olarak meydana gelmektedir. Hayattakilerin görüşmeyi istemesine -hepimizin en büyük arzusu olan ve pek çok mü'mine nasib olan- Hz. Peygamber (S) i rüyada görmek istemeyi, ya da çok sevdiğimiz yakınlarımızdan âhirete göçmüş olanları rüyada olsun görmek isteyişimizi misâl verebiliriz.

    İbnü'l-Kayyim diyor ki: "Rüyada ölülerle buluşmak ve onlarla bazı haber alışverişinde bulunmak; falan yerde hazine var, filan yerde şu var, falan iş şöyle olacak, filan zamanda bize geleceksin...gibi haberler vermeleri ve bunların da aynen çıkması, bu buluşmanın gerçekliğini ifade eder."(35)

    Rivayete göre Ashab-ı kiramdan Sa'b b. Cessâme ile Avf b. Mâlik (v. 73/692) kardeş olmuşlar ve öldükten sonra da birbirimizden haberdar olalım diye sözleşmiş-ler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Sa'b ölüyor. Avf bir gece rüyasında, aynen hayattaymış gibi Sa'b'ın kendisine geldiğini görüyor ve Sa'b'a hesap ve suâlin nasıl geçtiğini soruyor. O da şimdilik iyi olduğunu söyleyip Allah'a hamdediyor. Bu arada Avf, Sa'b'ın göğsünde gördüğü bir kara lekenin sebebini soruyor. O da bir yahudi-den on dirhem ödünç aldığını ve paraların asılı olduğu yeri söyleyerek, o paranın sahabine verilmesini istiyor. Yine evdeki kedisinin öldüğünü, kızının da yakında öleceğini haber veriyor ve bütün bunlar aynen çıkıyor. Sabah olup da Avf, arkadaşının evine gidince, paranın aynen haber verilen yerde olduğunu görüyor ve alıp yahudiye götürüyor. Yahudiye, ölmüş olan arkadaşının kendisinden ödünç para alıp almadığını sorunca, yahudi aldığını ve miktarını söylüyor. Bunun üzerine rüyada gördüklerinin gerçek olduğunu anlayan Avf, elindeki paralan, arkadaşının rüyadaki vasiyetine uyarak yahudiye veriyor. (36)

    1- Nisa, 4/69.
    2- Îbnu'l-Kayyim, s. 17; Suyûti, Büşra'1-Keîb, v. 147 b; Hasan el-'Idvî, s. 74; Rodosîzâde, Ahval-i Alem-i Berzah, elyazma, İst. Süleymaniye Küt. v. 19 a.
    3-İbnu'lKayyim, a.g.e, s. 17; Ibn Kesir, Tefsir, c. I, s. 522; Rodosîzâde, a.g.e. v. 19 b.
    4-bkz. Al-u Imran, 3/169-170.
    5-Mu'cemu'l-Vasit, c. I, s. 57; Atay Kardeşler. Arapça Türkçe Büyük Lügat, c. I. s. 128; Abnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 18.
    6- Ab. Hanbel, Müsned. c. II, s. 335.
    7- A b. Hanbel. Müsned. c. VI, s. 425; A Siracuddin, a.g.e, s. 106-107.
    8- Suyûtî, B. el-Keib, v. 144 b.
    9- A. Siracuddin, a.g.e. s. 107; tbnu'l-Kayyim, e.g.e, s. 19.
    10- Suyûtî, B. el-Keib, v. 148 b.
    11- Abdullah Siracuddin, a.g.e. s. 107.
    12- bkz. Suyûtî, Şerhu's-Sudûr. v. 53 a.
    13- Suyûtî, Şerhu's-Sudûr, v. 38 b; v. 173 b.
    14- Suyûtî, Büşra'1-Keib, v. 147 b; Suyûtî, Şerhu Süneni'n-Nesâî, c. IV, s. 34; Hasan el-'Idvî, a.g.e, s. 73; Abdullah Siracud
    15- Suyûti Ş.Sünen'n-Nesâî, c. W, s. 34; H. el-'Idvî, a.g.e, s.73.
    16- Miraç hadisi için bkz. Buhârî. Sahih, Salât, l, c. I. s. 91-92; Müslim, Sahih, imân, 74. c. I, s. 148; A. b. Hanbel. Müsned, c. V. s. 143; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihaye, c. I, s. 97, Beyrut, 1977.
    17- Hadis-i Şerifin, ibn Hıbbân'ın Sahih'inde Ebu Hureyre'den rivayet edilen şeklinde: "Mü'minlerin ruhlarının yanına getirilir ve ğaib olan birini bulanların sevinci gibi sevinirler." denilmektedir, bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 106.
    18- bkz. Nesâi, Cenâiz, 9, c. IV, s. 8-9; Suyûti, Ş. Sudur, v. 37 a; B. el-Keîb, v. 144 b; İbnu'l-Kayyim, a.g. e, s. 20; Rodosîzâde, a.g.e, v, 26a; A Siracuddin, a.g.e. s. 106.
    19- İbnu'l-Kayyim, a.g.e. s. 19: Birgivî, R. FÎ Ah. Etfâlİ'l-Müslimin, s. 85; Birgivî bu konuyu işledikten sonra, vasiyyet etmeden ölenlerin berzahta konuşamayacaklarım ve berzah ehlinin sorularına cevap veremeyeceklerini ilave eder. (bkz. a.g.e, s. 85.)
    20- İbnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 19; Rodosîzâde, a.g.e. v. 25 a.
    21- Rodosîzâde, a.g.e. v. 7 b.
    22- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 12.
    23- Hasan el-'Idvî, a.g.e, s. 16, Mısır, 1316.
    24- Aynı eser, a. yer.
    25- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 7; Rodosîzâde, a.g.e, v, 8 b.
    26- Zuhruf, 43/45. '
    27- bkz. Ibn Kesir, Tefsir, c. IV, s. 129.
    28- bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 109-110.
    29- Bu husustaki hadisler için bkz. Buhârî, Sahih, Salât, l, c. I, s. 91-92; Enbiyâ, 5, c. IV, s. 106-107; Müslim.Sahih.lman, 74, c.I,s.l48; Fezâil,42,c.IV,s.l845; Nesâî, Sünen, Kıyâmu'1-Leyl, 15, c. m, s. 215; A-b. Hanbel, Müsned, c. ffl, s. 120, 248; c. V. s. 59,143.
    30- Ebu Davud, Sünen, Sünne, 17, c. W, s. 226.
    31- bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 110-113.
    32- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 8; Rodosîzâde, a.g.e, v. 8 b; Vücûdî, Muhammed b. Abdulaziz, Ahvâl-i Alem-i Berzah, v. 9 a, elyazma, ist. Süleymaniye.Küt. Halef Ef. Böl. Nr. 237.
    33- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 29; Rodosîzade, a.g.e, v. 39 b.
    34- Erzurumlu ibrahim Hakkı, Mârifetname, c. I, s. 60.
    35- Rodsizade, a.g.e
    36- Rodesizade, a.g.e.
    Kaynak: Prof. Dr. Süleyman Toprak, Kabir Hayatı, s. 247-258
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  4. #24
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    Cennet kapısında kim beklemektedir. Böyle bir soru soruldu nasıl yanıtlamalıyım?

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Cennet ve cehennem kapılarında pek çok melek vardır. Bunlar Kur’an’da Hazinler anlamına gelen ve Hazin kelimesinin çoğulu olan “Hazene” olarak kullanılmıştır. Bu sebeple bu kelimeyi bir isimden ziyade, bir unvan olarak değerlendirmek gerekir.
    Aşağıdaki ayetlerde bu husus açıkça ifade edilmiştir:

    “Kâfirler, bölük, bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıkları zaman, cehennemin kapıları açılır. Cehennem Hazinleri/bekçileri/zebanileri onlara: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” derler. Onlar: “Evet geldi. Fakat kâfirlere azap sözü hak oldu” derler.
    Onlara: “İçinde ebediyen kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin” denilir! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
    Rablerinden korkup sakınanlar ise, bölük, bölük cennete sevk edilirler. Nihâyet oraya vardıklarında, kapıları açılır ve cennet Hazinleri/bekçileri onlara: “Size selâm olsun, tertemiz oldunuz, artık ebedî kalmak üzere buraya girin!” derler”(Zümer, 39/71-73)
    Rivayet edilen bir hadisten, Cennet kapısında beklemekte olan Meleğin Hazin olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır.
    Hz. Peygamber(a.s.m) şöyle buyurdu:
    “Kıyamet günü ben cennetin kapısına gidip kapıyı açacağım. Hazin ‘Siz kimsiniz?’ diye soracak. Ben ise ‘Muhammed!’ diye cevap vereceğim. Bunun üzerine Hazin ‘Senden önce bu kapıyı kimseye açmamakla emr olundum’ diyecektir” (Müslim, İman, 85).
    Rivayet edilen diğer bir hadisten, Cehennemin baş muhafızının Malik olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır (bk. Tirmizi, Sıfetu Cehennem, 5).
    Bu isim ayette de açıkça zikredilmiştir:
    “Onlar/cehennemlikler, (cehennemin baş muhafızına): ‘Ey Mâlik! Ne olur, Rabbin bizim işimizi bitirsin!’ diye seslenirler. Mâlik ise: ‘Siz (azapta sürekli) kalacaksınız’ der.
    (Allah şöyle der): “Andolsun ki Biz, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz” (Zuhruf, 43/77).
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  5. #25
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    Cennnettekilerin yaşı kaç olacak.

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Bazı rivayetlerde insanın ahirette 33 yaşında olacağı bildirilmiştir. Ancak bu yaş ifadesi dünyanın yaşına göre değildir. Yani nasıl ki insan en mükemmel yaş olarak bu dönemde bulunur. Onun gibi insan cennette olması gereken en mükemmel durumda bulunacak demektir. Yoksa oraları buralarla değerlendirmek değildir.

    Cennete gidenler ile cehenneme gidenlerin durumu farklıdır. Birileri cennette en üst düzeyde istifade etmeye münasip olarak, diğerleri ise cehennemde azap çekmeye uygun olarak yaratılacaklardır.

    Cennete gidenler bir birini tanıyacaklardır. Yani herkes kim olduğunu bilecek. Ancak bir anda binler yerde bulunabilecektir. Ayrıca burada naylon portakal ile gerçeği arasında ne kadar fark varsa, buradaki cennetlikler, cennettekilerin naylon halidir. Oradakini anlaması için görmesi ve yaşaması gerekir. Yoksa anlaması mümkün değildir.

    İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir. Bu nedenle insanların dünyada işledikleri günahlara göre dirileceğini bildiren rivayetler vardır. Herkes kim olduğunu bilecek ancak günahının durumuna göre farklı olacaktır.

    Nasıl ki birbirine benzeyen tohumlar toprağa atıldığı zaman toprağın üzerinde şekli, tadı ve görüntüsü farklı olduğu gibi, haşirde insanların yeniden dirilmesi de bunun gibi olacaktır. Kimisi fevkalade mükemmel ve güzel iken kimisi de son derece kötü olacaktır.
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  6. #26
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    MÜNKER VE NEKIR MELEKLERI KABIRDE TAM OLARAK HANGI SORULARI SORACAKLAR? VE DOGRU CEVAPLARI NEDIR?
    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Ehl-i Sünnet'e göre, Münker ve Nekir, ölen kişiye Rabbini, dinini ve peygamberini sorarlar. Mü'min kişi bu sorulara cevap verir, ama kâfir veremez. Bu husustaki hadisler pek çoktur. Söz konusu iki melek ölünün kabrine gelir, Allah ölüyü diriltir ve melekler sorularını yöneltirler (Pezdevî, "Ehl-i Sünnet Akâidi" Çev., Şerafettin Gölcük, İstanbul 1980, 237).

    Ebu Hüreyre'den; Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

    "Ölü defnedildiğinde, ona gök gözlü simsiyah iki melek gelir. Bunlardan birine Münker diğerine de Nekir denir. Ölüye: "Bu adam (Rasûlüllah) hakkında ne diyorsun?" diye sorarlar. O da hayatta iken söylemekte olduğu; "O, Allah'ın kulu ve Resûlüdür. Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed(s.a.s.)in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim"sözlerini söyler. Melekler; "Biz de bunu söylediğini biliyorduk zaten" derler. Sonra kabri yetmiş çarpı yetmiş zira' kadar genişletilir ve aydınlatılır. Sonra ona "Yat!" denir. "Aileme dönüp onlara haber versem mi?" diye sorar. Onlar da; "Akrabalarından en çok sevdiği kimseden başkası kendisini uyandırmayan, güveğinin uyuması gibi uyu!" derler. Böylece, yatlığı yerden, Cenab-ı Allah onu tekrar diriltinceye kadar uyur.

    Eğer münafık ise, "İnsanların söylediklerini duyup aynısını söylerdim, bilmiyorum" der. Melekler de, "Böyle söylediğini zaten biliyorduk" derler. Sonra arza: "Onu sıkıştır" denir. Arz onu sıkıştırır da kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah onu yattığı bu yerden tekrar diriltinceye kadar kendisine azap edilir." (Tirmizi, Cenâiz, 70)

    Akâid kitaplarının hemen hemen tümünde, Münker-Nekir'den, bunların kabirde ölüye yönelttikleri sorulardan bahsedilir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu iki meleğin adından söz edilmediği gibi kabirde ölünün sorguya çekileceğine dair açık bir ifadeye de rastlanmaz. Ancak bazı âyetlerin buna işaret ettiği, hattâ bazılarının tamamen kabir suali ile ilgili olduğu Ehl-i Sünnet alimlerince kabul edilmiştir. Ömer Nesefi'nin "Akaid"inde: "Münker ve Nekir'in suali Kitap ve Sünnetle sabittir" denmektedir.

    "Allah, îman edenleri dünyada da âhirette de değişmeyen sağlam söz üzerinde sabit kılar. Zâlimleri ise saptırır. Allah dilediğini yapar" (İbrahim, 14/27) âyetinde geçen âhiret hayatından maksat kabir; "sabit söz''den maksat da "Kelime-i Şehadet''tir denmiştir. İbn Mâce, Sünen'inde şöyle demektedir:

    "Allah, iman edenleri sabit bir söz ile metanetli kılar" âyeti, kabir azabı (sorgusu) hakkında indi. Ölüye kabirde; "Senin Rabbin kim?" diye sorulur. O da; "Rabbim Allah'tır, Peygamberim Muhammed (s.a.s.)'dir" diye cevap verir. İşte mü'min ölünün böyle cevabı; "Allah iman edenleri sâbit söz ile dünya hayatında ve ahirette metanetli kılar" meâlindeki âyetin ifadesidir (İbn Mace, Zühd, 32; Ayrıca bk. Buhari, Tefsîr, Sûre, 14).

    Bu hadis, kütübü sittenin hepsinde rivayet edilmiştir. Bazı rivayetlerde kabirde ölüye sorulan sorular; "Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir?" diye üçe çıkarılmıştır.

    "Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün; Fir'avn'ın adamlarını azabın en ağırına sokun, denir" (el-Mü'min, 40/46) âyetinin de kabir suali ve kabir azabı ile ilgili olduğu tefsir kitaplarında belirtilmiştir (İbn Kesîr, "Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm", 40/46. âyetin tefsîri).

    Münker ve Nekir'in kabirdeki sorularıyla ilgili pek çok hadis varid olmuştur. Bu ahad haberler, lafızları itibariyle tevâtür derecesine ulaşmamışlarsa da, bu konudaki hadislerin çokluğu, konuyu manevî mütevâtir derecesine yükseltir (Haşiyetü'l-Kesteli alâ Şerhi'l-Akâid, İstanbul 1973, 133, 134).

    Bu hadislerin bir kısmında ölünün sorguya çekileceğinden söz edilmekte, ancak herhangi bir melekten bahsedilmemektedir:

    "Ölü mezara konulur. Salih kişi kabrinde endişesiz ve korkusuz oturtulur. Sonra ona; "Hangi dinde idin?"diye sorulur. O; "Ben İslâm dininde idim" diye cevap verir. Sonra ona; "Şu adam (Rasûlüllah, s.a.s.) kimdir?" diye sorulur. O da; "Muhammed (s.a.s.), Allah'ın Rasûlüdür. O, bize Allah katından apaçık âyetler getirdi; biz de O'nu doğruladık" diye cevap verir. Daha sonra bu ölüye; "Sen Allah'ı gördün mü? diye sorulur. O da "Hiçbir kimse Allah'ı görmeye lâyık değildir" diye cevap verir. Bu soru ve cevaplardan sonra onun için ateş tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak ateş alevlerinin birbirini kırıp yenmeye çalıştığını görür. Sonra ona; "Allah'ın seni koruduğu ateşe bak" denir. Daha sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. O da bu defa Cennetin süsüne ve nimetlerine bakar. Kendisine; "İşte bu yer senin makamındır" denildikten sonra; "Sen samimi iman üzerinde idin, bu sağlam iman üzerinde öldün ve inşallah iman üzerinde dirileceksin" denir" (İbn Mace, Zühd, 32).

    Görüldüğü gibi yukardaki hadiste herhangi bir melekten söz edilmemekte, mücerred olarak kabir suali zikredilmektedir. Başka bir hadiste ise ölüyü sorguya çekecek olanın bir melek olduğu belirtilmekte ancak isminden bahsedilmemektedir:

    "Bu ümmet kabirlerinde imtihan edilecek. İnsan defnedilip arkadaşları ondan ayrılınca, elinde topuzla bir melek gelerek onu oturtur ve; "Bu adam (Rasûlüllah hakkında ne dersin "? diye sorar. Kişi mü'min ise; "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim" diye cevap verir. Melek de ona; "Doğru söyledin" der..." (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, III, 3, 40).

    Daha önce geçen Ebu Hüreyre hadisinde iki sorgu meleğinden söz edilmekte ve birinin adının Münker, diğerinin de Nekir olduğu beyan edilmektedir.

    Ehl-i Sünnet'e göre Münker ve Nekir'in kabirde ölüyü sorguya çekmeleri haktır. Kabrin sıkması ve azabı haktır. Bu bütün kâfirler ve asi bazı mü'minler için olan bir şeydir (İmam Azam, "Fıkh-ı Ekber", trc. H. Basrî Çantay, Ankara 1985, s. 14).
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  7. #27
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    cennette eşimin benden başka eşi yada hurisi olmasına razı olmazsam bu isteğim yerine getirilir mi?

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Cennette kıskançlık gibi duygular olmayacağı için böyle bir isteğiniz olmayacaktır. Hem dünya imtihanını kazanıp cennete girmeye layık olan takvalı bir kadın hurilerden üstün olacaktır. Bunlar bir nevi cariye veya hizmetçi gibi cennetlik olanlara hizmet edecektir. Gılmanlarda böyledir. Dünyadan giden kadınlar ise hizmetçi konumunda olmayacak erkeğin eşi ve kendisine hizmet edilen konumunda olacaktır. Cennetteki ahvali ora şartlarına göre değerlendirmelidir.

    Peygamber (s.a.s) de Cennet ehlini şu şekilde tasvîr etmektedir.

    "Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık; gönüller sanki bir gönül, sabah akşam Allah'ı tesbih ederler" (Buhârî, Bed'ül-Halk, 59, Sıfâtü'l-Cenne).

    Şu kadar var ki, dünyada iken iman etmiş ve salih kullar sınıfına girmiş kadınlar "hûrîler"den de üstündürler. Çünkü onlar bir taraftan şeytanlarıyla, diğer taraftan nefisleriyle mücadele etmek zorundadırlar. Onlar, bu mücadelede galip gelerek, Hakk'ın rızasını kazanmış ve Cennete girmeyi hakketmişlerdir. Hûrîler ise kendi amelleri dolayısıyla cennete girmiş değiller. Allah onları, diğer nimetler gibi Cennet ehli için yaratmıştır. Peygamber (s.a.s)'in aşağıdaki hadisi bunu teyid etmektedir.

    Ümmü Seleme, Peygamber (s.a.s)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa Cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar. Rasûlüllah (s.a.s); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir" diye cevap verir. Ümmü Seleme; "Niçin" deyince O, şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için" (Tabarânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc., VI. 81).
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  8. #28
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    Öldükten sonra da şimdiki aklımız olacak mı?

    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor.

    Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor.

    Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek te inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah Ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor.

    Bu sebeple Peygamberimiz, “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yada Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor.

    Ruhlar aleminden anne karnına gelen insanlar, oradan dünyaya doğarlar. Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa doğarlar ve orada dolaşırlar. Nasıl ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz. Kabir tarafından da buradan gidenleri karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz olmak üzere, bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah’a gerçek kul olalım.

    Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi, buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah dostlarımız karşılayacaktır. Bunun şartı Allah’a iman, O’na ve Peygamberine uymak ve iman ile ölmektir.

    İşte ölüm ile bedenden ayrılan ruh bütün özelliklerine sahip olarak kabir hayatına geçiyor. Öyleyse dünyadaki bütün özellikleriyle beraber kabir hayatına gitmektedir.
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  9. #29
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Ruh nedir, ruh’un mahiyeti anlaşılabilir mi ?


    Ruh için aşağıdaki tanımlar yapılır:

    “Can. Canlılık. Nefes. Cebrail (as.)...”
    “Bir kanun-u zîvücud-u haricî.” (Hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun.) (Sözler)
    “Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun. Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim.”

    Bazı insanlar Peygamber Efendimize ruhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. Gelen ayet gayet netti: “O, rabbimin emrindendir, de.” Ruhun varlığı tasdik ediliyor, fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkân yoktu. Akıl, “emir aleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi.

    “emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o alemde karşılığı yoktur. Ölçülere mahkum akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?

    Hadiste “Kendini bilen rabbini bilir.” buyuruluyor. Bir büyük mütefekkirimiz de, “ey kendini insan bilen insan! Kendini oku...” Diyor. Şu halde, insanın kendini tanımaya çalışması şart. Kendimizden giderek Ona ulaşacağız!

    Ruh hakkında neler biliyoruz? Ruhun kendisini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, ruh verilir.

    Ruh, sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz. İcraatıyla ve tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekanı yoktur. Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Bütün işleri aynı anda idare eder, bir iş diğerine engel olmaz. O, tabiattaki kanunlara benzer. Mesela, bir yerçekimi kanunu hayat ve şuur sahibi olsaydı ruh özelliği kazanırdı.

    Ruh, şuuruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdanıyla tartar, karar verir, hayaliyle plânlar yapar, hafızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever. Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddi uzuvlarla ortaya çıkar. Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri bedenle sınırlıdır. Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. O zaman bedene ihtiyacı kalmaz. Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür. Mahşere kadar bedensiz bekler. Ahirette yeniden ve yeni bir bedene kavuşur.
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

  10. #30
    sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 taninmis sohret sahibi uye sanko86 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2006
    Nerden
    Unkown
    Yaş
    37
    Mesajlar
    18.395
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    254
    Thanked 25.680 Times in 4.219 Posts
    Tecrübe Puanı
    24632
    Soru
    Allahu Tealayı cennette istinasız herkesmi görecek yoksa görmeyenlerde olacakmı? Birde Cuma namazına gitmeyip yada arada bir gidenlerde cennette Cenab-ı Hakkı göreceklermidir? Cehenneme giripte daha sonra cennete dahil olan mümin kardeşlerimizde Cenab-ı Hakkı ve Resülü Ekrem Hz. Muhammed (S.A.V.) Aleyhissalatü vesselamı görüp konuşup sohbetinde bulunacaklarmıdır?


    Cevabımız

    Değerli Kardeşimiz;

    Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Ashab, Resulullah'a): "Ey Allah'ın Reulü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm: "Bulutsuz bir günde, öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir itişip kakışmanız olur mu?" diye sordu. Ashab: "Hayır!" deyince:
    "Bulutsuz (dolunaylı) gecede ayı görmekte itişip kakışmanız olur mu?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" deyince:
    "Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rabbinizi
    görme hususunda da hiçbir itişip kakışmanız olmayacak. Tıpkı güneş ve ayı görmede itişip kakışmanız olmadığı gibi. Böylece kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek. (Müslim, Zühd 16)

    Cerir İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir dolunay gecesi, aya baktı ve:
    "Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). (Buhârî, Mevakitu's-Salat 6, 26, Tefsir, Kaf 1, Tevhid 24; Müslim, Mesacid 211, (633); Ebu Davud, Sünnet 20, (4729); Tirmizî, Cennet 16, (2554).>

    Açıklama:

    1- Ehl-i Sünnet uleması, cennet ehlinin rü'yetullaha mazhar olacağına gökte dolunayı görürcesine Rab Teala'yı gözleriyle göreceğine inanır ve bu hususta ittifak ederler. Allah'ın görülmesinin, cennet ehlinin mazhar olacağı en büyük nimet olacağı belirtilmiştir. Nitekim sadedinde olduğumuz hadis, Allah kendini gösterdiği müddetçe cennet ehlinin diğer nimetlere iltifat etmeyeceğini belirtir. Bu iltifat etmeme hali, rü'yetin onların hepsinden üstün bir nimet olduğunu ifade eder.

    2- Hadisten, ahirette Allah'ı, kadın ve erkek bütün cennet ehlinin göreceği hükmü de çıkarılmıştır.

    3- Cennet’te hiç kimseye üzülme yoktur. Cehennemden çıkan kişi de Allahı görecektir.

    4- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Cennetliklerin en aşağı derecesinde olan kimsenin durumu; bahçelerini, hanımlarını, bol nimetlerini, hizmetçilerini ve koltuklarını bin senelik mesafeye kadar uzanmış olarak görecek ve sabah akşam Allah’ın kendilerine bir ikramı olarak Allah’ın yüzünü göreceklerdir. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şu ayeti okudu: “Bazı yüzler o gün Rablerine bakarken mutluluktan parlayacaktır.” (Kıyame sûresi: 22-23) (Müsned: 4395)
    -Paylaşım yapmadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.

+ Konu Cevaplama Paneli
Sayfa 3 Toplam 13 Sayfadan
BirinciBirinci 1 2 3 4 5 ... SonuncuSonuncu

Thread Information

Users Browsing this Thread

There are currently 1 users browsing this thread. (0 members and 1 guests)

     

Bookmarks

Yetkileriniz

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
TOPlist TopSat.Org