+ Konu Cevaplama Paneli
Sayfa 2 Toplam 2 Sayfadan
BirinciBirinci 1 2
11 den 16´e kadar. Toplam 16 Sayfa bulundu

Konu: BİLGİSAYAR DEVRELERİ VE EKİPMANLARI KURULUMU VE TANITILMASI

  1. #11
    Banned murat7272 is on a distinguished road murat7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2008
    Yaş
    31
    Mesajlar
    5
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    43
    Thanked 5 Times in 4 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    çok amaçlı bir uğraşma ben 8 seneden beri hep merak ediyorum ama bir türlü kafam almıyor ama bu siteden faydalanacağıma inanıyorum sağol kardeş bilgiler için asl nerden çok merak ettim aynı memlekettenolsakta olmasakta :-)

  2. The Following User Says Thank You to murat7272 For This Useful Post:

    solujan (06-06-2008)

  3. #12
    Banned mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    99
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    45
    Thanked 132 Times in 68 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    CD ROM SÜRÜCÜLER HAKKINDA BİLGİ
    Son yillarda yaygin olarak kullanilmaya depolama birimidir.
    Bir CD'de yaklasik 24 ciltlik bir tüm bilgiler saklanabilir. Bir program yüklerken takilip çikarilmasi yerine CD-ROM'lar tercih ROM'lar özellikle çok büyük yer kaplayan çoklu (multimedia) bilgilerini (ses, video, resim, içeren yazilimlar için zorunludur.
    CD-ROM üzerindeki bilgiler silinip degistirilememektedir. Ancak günümüzde defalarca (yaklasik 3000 kez) yazilip silinebilen CD-RW’ lerde mevcuttur.
    Yazilabilir CD-ROM'lara CD-ROM yazicilarla kopyalama yapilmaktadir.
    CD-ROM sürücülerde müzik CD'leri de din lenebilir.
    Bir CD sürücü alirken veri transfer hizi büyük olanlar tercih edilmelidir. Günümüzde yaygin olarak 50 Hizli CD-ROM sürücüler satilmaktadir.
    Standart bir CD-ROM'a 650 MB veri depolanabilir. Son yillarda yapilan çalismalarla 700 MB veri depolanan CD-ROM’larda yayginlasmistir.
    Kapasite olarak 1 MB, resimsiz kalin bir roman kadardir. Kapasitesi düsünülerek kiyaslanirsa, bir CD-ROM'a 20 cilt kalinligindaki bir ansiklopedi depolanmaktadir. Bu ansiklopediler ses, resim, video görüntü, animasyon ve grafik (çoklu ortam) özellikleri de içermektedir.
    Disketlere ve sabit diske veriler manyetik olarak kaydedilir. Verilerinizin bozulmamasi için disketlerinizi manyetik ortamdan uzak tutunuz.
    CD-ROM'lardaki veriler optik olarak kaydedilirler. Kolay bozulmazlar.
    CD-ROM'lardaki verilerin korumak için çizilmemesine dikkat etmek gerekir.
    CD-ROM sürücü varsa hard diskten sonraki en son sürücünün adini alir. Örnegin: Hard Disk C ve D ise, CD-ROM sürücü E ile belirtilir.
    Bunlarin yaninda Laser Disk Sürücüsü, video, kamera, mikrofon, televizyon ve radyo'da giris birimi olarak kullanilmaktadir.

    CD-ROM'un Okunmasi:
    CD ROM'lardaki bilgilere, bilgisayar üzerindeki CD ROM sürücüleri araciligiyla erisilir.CD ROM üzerinde veriler, yani 0 ve 1 dizileri, bir grup girinti ve çikinti ile gösterilir. Bu girinti ve çikintilar, çiplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür

    BELLEK
    Bilgisayarda çesitli programlarin çalistirildigi , geçici veya kalici bilgilerin bulunacagi hafiza alanlaridir. Veri Birimi BYTE'dir. Bir Byte 8 Bittir.
    1 Bit 0 ya da 1'den (kapali devre=0, açik devre=1) olusur.
    1 BYTE 1 karakter'dir.
    1024 BYTE = 1 KiloByte'dir. (KiloByte = KB)
    1024 KB = 1 MegaByte'dir. (MegaByte = MB)
    1024 MB = 1 GigaByte (GigaByte = GB)
    1024 GB = 1 TeraByte (TeraByte = TB)


    Bilgisayar içinde RAM ve ROM bellek olmak üzere iki çesit bellek bulunur.
    ROM BELLEK " Read Only Memory " Sadece okunabilir bellektir. Bu bellek üretici firma tarafindan hazirlanmistir. Bilgileri okunabilir fakat üzerinde bir degisiklik yapilamaz. Bu bilgiler makineyi kapatma veya elektrik kesintisinden etkilenmezler ve silinmezler. Kullanici tarafindan verilen komutlari isleme koyar. RAM bellege göre oldukça pahalidir.
    RAM BELLEK "Random Access Memory":

    Boyutuna Göre RAM Bellekler:
    30 pinli SIMM Bellek: Eski bilgisayarlarda kullanilirdi. 486'lardan sonra üretimden kalkti. RAM bellegin ana karta baglandigi yerdeki pin sayisi oldukça ufakti ve küçük boyutlu bir bellekti.
    72 pin SIMM Bellek: Pentium II'lerle birlikte üretimden kalkti. Ana karta baglandigi yerdeki dis sayisi 72 idi.
    168 pin DIMM Bellek: Günümüz ana kartlarinda bu 168 disli bellekler kullaniliyor. EDO ve SDRAM bellek modellerinde bu boyut kullanildi.
    Üzerindeki Yongalara Göre RAM Bellekler:
    Standart RAM Bellek: Piyasadan kalkti, üretimi yok.
    EDO RAM Bellek: DIMM boyutunda olanlari vardi. 50-60 nanosaniye (ns) hizindaydi. Bunlar da piyasadan kalkti, üretimi yok.
    SDRAM Bellek: 10-12 ns hizinda olanlarla piyasaya girdi. Daha sonra 100 MHz veriyolunu kullanan islemcilerle birlikte PC/100 standardinda, 6-8 ns hizinda olanlari çikti. PC/133 bugün yaygin sekilde kullaniliyor.
    RDRAM Bellek: Pentium IV ana kartlar bu türü desteklemektedir.
    Özelliklerine Göre RAM Bellekler
    Pariteli RAM Bellek: Bilgi 0 ve 1'ler halinde bellege ulastiginda fazladan bir yonga ikili sayi düzeninde hesap yapip toplam rakam yanlis gelirse veriyi geri gönderip tekrar hesap yapilmasini sagliyor.
    Hata Düzeltmeli (ECC RAM) Bellek: Yanlis bilgiyi anladiginda hatanin hangi 0 ve 1 de oldugunu çözüp düzeltiyor.
    SPD'li RAM Bellek: Özellikle 100 MHz veriyolunu kullanan sistemlerde bellekteki yongaya ugrayip hal hatir soruyor, yonganin hiz ve özelliklerini ögreniyor. Ana kart bunu destekliyorsa gerekli bilgileri kullanarak komsu RAM'ler ile arabuluculuk yapiyor.
    Yakin gelecekte, ana kartlarda 133 MHz'lik veri yolu kullanilmaya baslandiginda ayrica RAMBUS DRAM (RDRAM) bellekler de kullanima geçecek. SDRAM'in üzerine kondugu plakaya DIMM deniyordu. Yeni plakalara RIMM denecek. Öncelikle 72 disli SIMM'den 168 disli DIMM'e geçerken oldugu gibi.

    MAHMUT7272





    Ram üretimi gerçekten maliyetli bir sektör. Piyasada en çok fiyatı değişen donanım ürünü hiç şüphesiz, belleklerdir. Üretim açısından 1GB’lık ram chipi, 2GB’lıktan daha maliyetli oluyor. Bu nedenle MetaRam firması 4X ram kapasitesi olarak üretime başladı. Artık firma ürünlerini 4×1GB’lık şeklinde 4GB’lık chipler olarak üretecek. Uzun süredir tek slotta en yüksek ram miktarı 2GB idi. 4GB’lık kapasitenin 2×4GB şeklinde dual olarak kullanılabileceğini düşündüğümüzde 8GB’lık çok ciddi bir bellek miktarı ortaya çıkıyor. Üretim maliyeti 1GB’lıklardan bile ucuz olan bu ram modülleri, yılın ilk çeğreğinde piyasada olacaklar. Tabiki diğer firmalar boş durmuyor, Hynix de 2008′in 2. yarısında piyasaya sürmek üzere 8GB DDR2 RDIMM modüllerini hazırladığını açıkladı.
    Konu mahmut7272 tarafından (01-06-2008 Saat 16:29 ) değiştirilmiştir. Sebep: Automerged Doublepost - Cift Mesaj Birlestirme

  4. The Following User Says Thank You to mahmut7272 For This Useful Post:

    solujan (06-06-2008)

  5. #13
    Banned mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    99
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    45
    Thanked 132 Times in 68 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    Orite IP-Cam IC-301Bu haftaki konuğumuz ağ üzerinden çalışan, sesli kayıt özelliğine de sahip bir web kamerası olan Orite IP-Cam IC-301. NTV-MSNBC


    İşte Dahi Webcam Orite IP-Cam IC-301

    GENEL GÖRÜNÜM Üst yüzde, objektifin önünde netlik için ayar düğmesi, güç bağlantısının kurulduğunu gösteren kırmızı bir LED bulunuyor.

    Boyut ve görünüm olarak Web kameralarına çok benzeyen IP-Cam, elips formuna sahip, üzerinde sehpa bağlantı yuvası da bulunan küçük bir kaide üzerine yerleştirilmiş bir ürün. Siyah renkli plastik gövdeye sahip olan ürünün ön tarafından bulunan objektifin netlik ayarı bulunuyor. Üst yüzünde bulunan kırmızı LED adaptörün bağlı olduğunu gösterirken fabrika ayarlarına geri döndüren RESET tuşu ise yan yüze konulmuş. Üründen çıkan bir kablo ise ucunda hem adaptör hem de ethernet girişini barındıran bir bölümle son buluyor. Sigara paketi ebatlarındaki ürünü biraz uzun bir ethernet kablosu ile bağlantı noktasından uzaklara ulaştırmak mümkün.

    KULLANIM


    Ürünün bilgisayarla bağlantısını ister doğrudan Ethernet isterseniz Router/ADSL modem ile yapabiliyorsunuz. Ürüne web tarayıcısından ulaşabiliyorsunuz. Tarayıcınıza yazdığınız ve sisteminizden aldığı bir IP numarası ile ürünün tüm ayarlarını yapabildiğiniz gibi görüntüleri de izleyebiliyorsunuz.
    İncelememiz süresince ADSL modem ile kullandığımız IC-301’e gerek lokal ağımızda gerekse ayarlarını yaptıktan sonra internet üzerinden erişebildik. Ürünü diğer web kameralarından ayıran en önemli özellik bilgisayara gereksinim olmadan da çalışabilmesi. Yani internete bağlanabilen ADSL Modem ya da Router benzeri bir cihazla beraber kullanılabilen IC-301, özellikle evinden ya da işinden uzakta iken neler olduğunu merak edenlere yönelik bir ürün.
    Üründe kullanıcı tanımı da yapılabiliyor.

    Gerekli ayarları yaptığınızda internet üzerinden de erişilebilmesi ve kurulu olduğu yerdeki görüntüleri size sunabilmesi ürünün en önemli artılarından biri. Üstelik bu erişimde istediğiniz kullanıcılara Admin, istediğiniz kullanıcılara da Misafir (yani Guest) yetkisi vererek bir hiyerarşi oluşturabiliyorsunuz. Bu tip bir yetkilendirme olayı örneğin anaokulundaki çocukların durumunu online olarak izlemek isteyen ebeveynlere Misafir yetkisi vererek canlı görüntüleri izletmek mümkün. Yan yüzde sıfırlama (reset) tuşu bulunuyor

    Yetkilendirmenin seviyesinin ayarlanmasının sebebi ise Admin yetkisine sahip kullanıcının kameranın ayarlarına da müdahale edebilmesi. Misafir yetkisine sahip kullanıcı ise sadece belli şeyleri görebiliyor ve ayarları değiştiremiyor.
    Admin yetkisi ise administrator ismi ile bağlanan tüm kullanıcıların her türlü değişikliği yapabilmeleri ile veriliyor. Diğer kullanıcı adları ile bağlantı kuranlar ise sadece görüntü ekranını görebiliyor.
    Ürünün hem fotoğraf çekme (bilgisayar üzerinden) hem de video kaydetme özelliğine sahip olmasının yanı sıra dahili hareket dedektörü sayesinde görüntü alanında bir hareket olduğunda bilgi veriyor ve gerekli ayarları yaptıysanız bu görüntüleri bir ftp’ye gönderebildiğiniz gibi e-posta olarak da yollayabiliyorsunuz.

    GÖRÜNTÜ KALİTESİ
    IC-301’de, maliyetler ve daha küçük alanlara sığabilmesi gibi sebeplerle CMOS sensör tercih edilmiş. Görüntü kalitesi ise bu sebeple biraz kötü. Gün ışığında sorun olmayan bu kalite özellikle yapay aydınlatmalı mekanlarda can sıkıcı görüntülerin oluşmasına yol açıyor. Öte yandan genelde daha iyi sonuç veren CCD kullanımı ise bu tip ürünlerde maliyeti çok yükselttiğinden (satış fiyatları 300-400$’a çıkıyor) pek tercih edilen bir uygulama değil. Keşke bir orta yol bulunsa da görüntü kalitesinden taviz vermeden bu tip ürünlere sahip olabilsek.
    Ürünün görüntü kalitesini merak edenler için yazının sonunda online olarak çalışan bir sayfanın adresi bulunmaktadır.

    ARAYÜZ


    Yazılımı (Firmware) güncellenebilen IC-301’ün zengin ayarlara sahip kullanışlı bir arayüzü bulunuyor. Ürün elimize ulaşır ulaşmaz yazılım güncellemesi yaptık. Güncelleme sonrası arayüzde belli değişiklikler oldu. Muhtemelen bazı ufak tefek sorunlar da bu güncellemeyle ortadan kalktı.
    Web tarayıcısı yardımı ile erişilebilen bu arayüz solda ayarlar menüsü ortada da kamera görüntüsü olmaz üzere 2 farklı bölümden oluşuyor. Soldaki menü ise 5 seçeneğe sahip:

    En üstte Change Password bölümü konumlandırılmış. Buradan o anki kullanıcının şifresi değiştirilebiliyor (tabi kullanıcının yetkisi varsa).

    View Log bölümünde ise ürün bağlantısı sağlandığından bu yana yapılan işlemler görülebiliyor.
    Configuration (Ayarlar) seçeneği ise ürünle ilgili en detaylı ayarların bulunduğu bölüm. Burada kullanıcı tanımlamalarından, hareket dedektörünü aktif hale getirme, Network ayarlarından (ki bu seçenek yardımı ile özel IP adresi atama, DNS ve DHCP ayarlarına, PPPoE bağlantısını kurmadan, bu bağlantı kurulduktan sonra e-posta gönderme gibi işlemler yapılabiliyor) ses ile ilgili ayarlara ve son olarak da DDns (Dynamic DNS) ayarlarına kadar birçok ayar bulunuyor.
    Arayüzü kullanmak kolay ancak belli konularda bilginiz yoksa başınıza dert açabilecek gelişmiş ayarları da bulunuyor. Bu yüzden emin olmadığınız yerleri fazla karıştırmamak en iyisi. Olur da bilmediğiniz bir ayarı değiştirdiniz ve ürünle ilgili sorun yaşamaya başladınız. Hemen elinize küçük bir ataç alıp yan yüzde bulunan RESET yuvasına 5 saniye boyunca bastırıyorsunuz ve ürün fabrika ayarlarına geri dönüyor.

    YAZILIM
    Hareketli görüntüleri avi, fotoğrafları da JPEG formatında kayıt edebiliyorsunuz.

    Ürünle ilgili ayarlar doğrudan ethernet bağlantısı üzerinden yapıldığı için beraberinde küçük bir yazılım dışında bir program verilmiyor. Sadece ürünle beraber verilen CD’den IPEdit isimli minik bir program çıkıyor. Bu program yardımı ile bazı ayarları (Gateway, Netmask, HTTP Port gibi) yapabiliyorsunuz. Ayrıca ürüne buradan isim verebiliyorsunuz.

    ARTILARI
    Bilgisayara ihtiyaç duymadan görüntü aktarımı yapabiliyor
    Network ortamlarında sonsuz kullanıcı desteği vermesi
    Yandaki fotoğraf özel aydınlatma ile çekilmiştir.



    EKSİLERİ
    Görüntü kalitesi daha iyi olmalıydı
    Yandaki fotoğraf özel aydınlatma ile çekilmiştir.



    SONUÇ
    Özellikle ağ ortamlarında kullanım için tasarlanan ürünün sektörde fazla rakibi bulunmuyor. Bu tip ürünler genelde güvenlik ve belli bir mekandaki durum hakkında bir ya da birden fazla kullanıcıya aynı anda bilgi vermek için tasarlanmış cihazlar. Bu sebeple bilgisayar piyasasında fazla seçenek bulunmuyor. MSN ya da benzeri programlarda web kamera olarak kullanılamayan bu güzel ürünün görüntü kalitesi (özellikle aydınlatmanın iyi olmadığı ortamlarda) biraz daha iyi olsa fena olmazdı.
    Yandaki fotoğraf normal oda aydınlatması ile çekilmiş.


    Orite IP-Cam IC-301
    Çözünürlük: 640x480, 352x288 and 160x120, 320x240 piksel
    Kayıt Türü: Video (avi formatında), Fotoğraf (JPEG formatında)
    Özellik: LAN/WAN desteği, ADSL üzerinden PPPoE desteği, kamera ismi verebilme, sınırsız kullanıcı bağlantısı, kullanıcı tanımlama, web tabanlı arayüz, Online yazılım güncelleme (Firmware)
    Ses Formatı: PCM, ADPCM
    Fiyat: 125 Dolar + KDV
    Konu mahmut7272 tarafından (01-06-2008 Saat 16:32 ) değiştirilmiştir. Sebep: Automerged Doublepost - Cift Mesaj Birlestirme

  6. The Following User Says Thank You to mahmut7272 For This Useful Post:

    solujan (06-06-2008)

  7. #14
    Banned mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    99
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    45
    Thanked 132 Times in 68 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    ANAKART TAMİRİ NASIL YAPILIR

    Bilgisayarım açılmıyor!" Çevrenizde bu şikayeti şimdiye dek kim bilir kaç kez duymuşsunuzdur. İşletim sistemi hatalarında da bu söylenir ama biz burada işletim sisteminden önce bilgisayarın hiç açılmamasından, ekrana görüntü gelmemesinden veya BIOS'un düzgün yüklenememesinden bahsediyoruz. Diskinizi formatlamanızın, Windows'u baştan kurmanızın bu sorunu çözmesi mümkün değil; çünkü sisteminizde fiziksel bir problem var.

    Deneyimli, teknik bilgisi yüksek kullanıcılar, bunun esas nedenlerini araştırabilir, ellerinde varsa çeşitli bileşenleri deneyerek "sorun anakartta, bellekte, işlemcide veya ekran kartında" diyebilirler ancak bunun ötesinde bir şey söylemek zordur ve "teknik servisi" ziyaret etmek kaçınılmaz hale gelmiştir.

    Peki, diyelim ki deneyimli bir kullanıcısınız; overclock da yapıyorsunuz. Birden sisteminiz açılmamaya başladı. Sorun nerede olabilir? Herhalde bu soruya çoğunluk işlemci yanmıştır diye cevap verir; anakartta işlemci kadar zorlanan saat üretici veya voltaj regülatörü entegrelerinde bir problem çıkacağı akla gelmez. Veya sistem açılıyor ama klavye ya da fare bulunamıyor; nedeni ne olabilir? Kısacası sorununuzun önce bir teşhis edilmesi gerekiyor. Ondan sonra akla gelen soru ise teşhis edilen arızanın onarılıp onarılamayacağı.

    Türkiye'de pek çok donanım bileşeninin onarımı yok; bazı bileşenlerde ise sadece belirli onarımlar yapılabiliyor. Onarım veya yenileme için yurtdışına, üreticiye gönderilen her ürün zaman ve para kaybı demek. Öncelikle bir ürünün kargo bedelinin üründen pahalıya mal olmaması için toplu gönderiler yapılması gerekiyor. Bu da zaman kaybı demek. Garanti ile ilgili yasalara göre onarım süresi 1 ay ve firmalar buna uymakta zorlanabiliyorlar. İkincisi, bu onarımların Türkiye'de yapılabilmesi, paranın Türkiye'de kalması, değerli dövizin yurtdışına gitmemesi anlamını taşıyor.

    PC'deki en karmaşık bileşen anakart. Aynı zamanda pek çok sorun anakart üzerindeki bir arızadan kaynaklanabiliyor. Birkaç hafta önceki bir Asus anakart incelememde, Asus Türkiye distribütörü Çizgi Elektronik'in kurduğu RMA laboratuarından ve Asus merkezinde gerçekleştirilen tüm onarımları gerçekleştirebilmek için gerekli ekipmanlara yatırım yaptıklarından bahsetmiştik. (RMA - Return Merchandize Authorization: İade Kabulüne Yetkili Servis) Çizgi Elektronik, Asus ile yaptıkları görüşmeler ve bu yatırımlar çerçevesinde, çoğu distribütörün uyguladığı L2 seviyesinin (muayene ve arıza tespit) yanında sadece birkaç büyük distribütörde bulunan L1 seviyesi (önemli entegrelerin, SMD bileşenlerin veya büyük bileşenlerin değişimi, kopuk yolların onarımı, arızaların sınıflandırılarak ilgili veritabanlarının tutulması vb.) uygulamaları gerçekleştirme yetkisi almış.

    Biz de Çizgi'nin RMA servisini ziyaret edip bu uygulamaları yerinde gördük; sık rastlanan sorunlar, onarım uygulamaları, anakart üzerindeki bileşenler hakkında bilgiler alarak ilginizi çekebileceğini düşündüğümüz bir yazı hazırladık. Açıklamalarımızın yanında çektiğimiz resimlerle bu süreci mümkün olduğunca kafanızda canlandırabilmeniz için çalışırken, yazımızın sonundaki ilk THG Türkiye videolarıyla da size bazı bileşen değişim işlemlerinin nasıl yapıldığını tam olarak aktarma şansı bulduk.



    Başvuru Kanalı ve Garanti Kapsamı
    Tüketici kanunlarında da belirtildiği gibi garanti kapsamındaki ürünlerden satıcı, distribütör ve üretici eşit ölçüde sorumlu. Öte yandan genel teamüllere göre, arızalı ürünler satıcı üzerinden distribütöre gönderiliyor. Bunun nedeni, montaj kusuru veya diğer bileşenlerle uyumsuzluktan çıkan arızalar gibi anakartı dolaylı şekilde ilgilendiren durumlarda, asıl sorumlu olan satıcının devreye girmesini sağlamak.

    Tabii Türkiye koşullarında satıcı firmalar kapanabildiği için doğrudan distribütöre başvurulduğu da oluyor ama genel yaklaşım böyle.

    İkinci önemli konu hangi ürünlerin garanti kapsamında olduğu ile ilgili. Bildiğiniz gibi Türkiye'de resmi garanti süresi 1 yıl, ancak firmalar daha fazlasını taahhüt etmişlerse (2 yıl, 3 yıl, 8 yıl, hatta ömür boyu!) buna uymak zorundalar. Öte yandan kullanıcı hataları garanti kapsamında değil. Yani ömür boyu garantili belleğin üzerine çıkıp tepinirseniz sadece kendi cebinize zarar verirsiniz. Kısacası fiziksel hasarlar kapsam dışı. Veya sadece hatalı üretim - Tüketici Kanunu'ndaki ifadesiyle "ayıplı" - ürünler kapsam dahilinde diyebiliriz.



    Fiziksel hasar: İlkinde devre yolları koparılmış, ikincisinde entegre bacakları eğrilmiş. Çizgi Elektronik RMA servisi bu gibi garanti dışı tüm durumların resimli veritabanını tutuyor.

    Kullanıcı hataları kapsamında, darbe, düşürme, tornavida kaydırıp anakart üzerindeki yolları koparma gibi kolay belirlenen fiziksel hasarlar dışında garantiyi yakan başka faktörler de var ve asıl bunlar önemli. O yüzden birkaç örnek vermek gerekiyor.

    Overclock yaptınız, anakartı yaktınız; kuşkusuz garanti kapsamında olamaz. Kötü güç kaynağınız anakartın çeşitli bileşenleri için gerekli voltaj aralıklarını bir türlü tutturamadığından anakartınız yanarsa sorumlusu size o güç kaynağını satan kişi, anakart üreticisi değil.

    Örneğin PS/2 portundan bağlanan fare ve klavyeler "hot-pluggable" değil, yani sistem çalışırken sökülüp takılmaları da kullanıcı hatası. Bu hata, PS/2 cihazlara 5V beslemesi yapan kondansatörü veya besleme ve veri için PS/2 port civarına 2'şer adet konmuş olan sigortaları (dirençleri) yakabiliyor. Bunun sonucunda da klavye ve fare çalışmıyor. Bu çok rastlanan bir arıza.



    Voltaj problemleri nedeniyle yanan iki bileşen.


    Başvuru Aşaması
    Artık onarıma gelen ürünlerin kabulüne geçebiliriz.


    Burada statik poşet içinde getirilen ürün genel bir görsel muayeneden geçiriliyor; hemen göze çarpan bir hasarının, eksiğinin olup olmadığına, etiketlerinin yerinde olup olmadığına bakılıyor.

    L2 Muayeneleri (Pretest)
    Çoğu distribütör arızayı tespit etmeye yönelik olan ve L2 seviyesi olarak bilinen prosesleri uygulayabiliyor. Biz Asus onaylı, standartlara uygun ekipman ve prosedürleri aşağıda yine resimlerle veriyoruz:


    Anakart detaylı görsel muayeneden geçirilip çizikler, darbeler, kırık, yanık ve oksitlenmeler tespit ediliyor, varsa kırmızı bir ok ile işaretleniyor. Bu gibi tespit edilen fiziksel hasarların resimlerini yukarıda vermiştik.


    Ardından anakarta güç konektörü takılıyor. Kasa ön panel iğnelerine takılan bu ufak devre ise, sistemi açıp kapama kolaylığı elde etmek için kullanıyor. Bu iğneleri bir tornavida ile temas ettirerek sistemi açmak da mümkün elbette.


    İşlemci test kartı işlemci yuvasına (burada Slot 1) sokulup anakarta güç veriliyor. Bu kartın soket işlemciler dahil her işlemci nesli için ayrı bir modeli var. Üzerindeki kırmızı oklar voltaj ölçüm noktalarını gösteriyor.




    L2 Muayeneleri (Pretest), Devam

    İşlemci test kartının çeşitli noktalarından voltaj ölçümü yapılıyor. +/- %10 voltaj farkına izin var.


    Yine bu aşamada anakart üzerinde, sık rastlanan arızalara ilişkin voltaj ölçümleri yapılabiliyor. Burada bir entegredeki arıza, voltaj okuması sonucu tespit edilip kırmızı okla işaretlenmiş.

    L2 seviyesinin bir sonraki aşamasında işlemci, bellekler, klavye/fare, disk, CD-ROM, disket sürücü ve monitör takılıyor.


    Seri/paralel ve (varsa) ses girişlerine test amaçlı, ilgili cihazların sinyallerini gönderebilecek plug-in'ler takılıyor. Buradaki resimde, paralel girişe yazıcı sinyallerini gönderip alabilen bir devre takılıyor.


    PCI yuvasına bu Port80 kartı takılarak gelen POST (Power On Self Test - Açılışta Otomatik Sistem Testi) kodları kontrol ediliyor. Gösterge bir kodda takılınca not alınarak hangi soruna karşılık geldiğine bakılıyor. Örneğin burada C1 kodu, bellek hatasına işaret ediyor.


    L2 aşamasında arıza hala tespit edilememişse, son olarak her bir anakart modeli için Asus'tan gelen bir test yazılımı çalıştırılarak, yukarıda bahsettiğimiz plug-in devreler sayesinde bileşenlere giden sinyaller kontrol ediliyor.



    L1 Seviyesi: Ekipmanlar ve Malzemeler
    L1 seviyesi, onarımın fiilen gerçekleştirildiği aşama. İşte Türkiye'de eksikliği çekilen de bu aşama işlemler. Bu aşama için entegre sökme ve lehim ekipmanları, lehim havuzları, sarf malzemeleri, osiloskoplar, küçük el aletleri ve elbette entegreler ve diğer değişimi yapılacak bileşenler gerekiyor. Ayrıca teknik servis elemanlarının, gerek anakart üreticisinden, gerek ekipman üreticilerinden gelen dokümanlar, resimler, devre şemaları ve videolar eşliğinde eğitilmeleri de gerekli.


    Çizgi Elektronik'te L1 işlemlerinin yapıldığı alan.

    Çizgi Elektronik bir süre önce L1 seviyesi ekipmanlarına ciddi bir yatırım yapmış. Bunlar arasında en önemlisi, JBC firmasının AM6000 model bir onarım istasyonu (Rework Station). Bu cihazda, SMD (Surface Mount Device - Yüzey Montaj Bileşen) adı verilen, bacakları yüzeye lehimlenen bileşenleri sökmek için bir sıcak hava pompası, lehim sökme araçları, entegreleri el değmeden alıp yerleştirmek için emici uçlu el aletleri, bileşenlerin lehim yerlerine sıcak hava pompalarken civar bileşenlere zarar vermemeye ve sökülecek bileşen üzerine emici güç uygulamaya yarayan şablonlar bulunuyor.


    JBC AM6000 Rework Station

    Ayrıca bir de JBC AD 4300 Dual Lehim İstasyonu var. Bu istasyona farklı uçlara sahip özel havyalar bağlanıyor. Bunlar arasında sivri veya yatık uçlu havyaların yanı sıra, iri bir cımbız gibi, entegreyi kıstırdığınızda lehimlerini eriterek alan "tweezer" adlı havyalar bulunuyor.


    JBC AMD 4300 Dual Soldering Station



    L1 Seviyesi: Ekipmanlar ve Malzemeler, Devam

    Anti-statik kutuları içinde entegreler, soketler ve diğer bileşenler yeterli miktarda bulunduruluyor.


    İşte mucize sıvı. Bunu lehim yapılacak alana sürdüğünüzde, lehim sadece metal parçaları tutuyor. Bu sayede entegrelerin ince bacakları üzerinde tek tek uğraşmadan, havyayı üzerlerinde tek bir çizgi halinde geçirerek lehim yapmak mümkün oluyor.


    Bu küçük emici uçlu alet sayesinde entegreleri el değmeden, statik elektrik vermeden yerleştirmek mümkün.


    Lehim potası. Bacakları anakartın arkasına geçen ("through-the-hole") büyük bileşenler bu potada sökülüp geri lehimleniyor.




    L1 Seviyesi: Onarım ve Parça Değiştirme
    L2 seviyesinden L1 seviyesine geçişte Asus'un anakart üzerindeki her bir elektronik bileşen için gönderdiği devre şemaları büyük rol oynuyor. Çizgi Elektronik mühendisleri zaman içinde deneyim kazanarak L2 seviyesinde aldıkları hangi tepkinin L1 seviyesinde hangi onarıma karşılık geleceğini hızlı bir şekilde bulabiliyorlar. Ancak zorlayıcı olaylar yok değil. Örneğin L2 aşamasında aldıkları bir tepki 3-4 değişik soruna karşılık gelebiliyor veya anakart üzerindeki 3-4 bileşenin birden düzgün çalışıp çalışmadığının kontrol edilmesini gerektirebiliyor.

    L2 işlemlerini yapabilmenin bir gerekliliği olarak tüm arızalarla ilgili bilgiler, resimleri ile birlikte geniş bir veritabanında tutuluyor. Çizgi Elektronik mühendisleri en çok Asus Hardware Monitoring yongasını ilgilendiren sorunlarda zorlandıklarını itiraf ediyorlar. Çünkü, tüm bileşenler için açık devre şemaları gönderilirken - ve hepsinde "Asus gizli belgesi" damgası bulunmasına rağmen - bu yonga ile ilgili eksiksiz bir şema gönderilmiyormuş. Doğru mu emin değilim ama bunun Intel'den kaynaklandığını düşünüyorum. Bu yonganın tam şeması, belki de yongaseti ile ilgili olarak Asus'a verilmiş Intel gizli bilgilerini açığa çıkarıyor olabilir. Çizgi teknik servisi yine de, uzun süreli deneyimleri sayesinde, bu şema olmadan sorunu tespit edip çözmeyi başarıyormuş.

    Tabii en zor işlem de, tornavida kayması, darbe gibi nedenlerle kopan devre yollarını onarmakmış. Çok ince işçilik gerektiren bu işlem epey zaman alıyor.


    L2 aşamasından L1 aşamasına geçerken bileşenlerin devre şemalarını kontrol etmek büyük önem taşıyor.




    L1 Seviyesi: Onarım ve Parça Değiştirme, Devam
    En çok değiştirilmesi gereken bileşenleri aşağıda veriyoruz:


    DC/DC Converter (voltaj regüleli dönüştürücü entegre). 3.3V / 5V bu entegre üzerinden kontrol ediliyor.


    3.3V üretici ikinci entegre. P4 anakartlarda sadece tek entegre bulunuyor.


    Asus Hardware Monitor yongası. Sisteme güç verme, boot etme, BIOS okuma işlemlerini bu yonga sağlıyor; yanarsa sisteme güç gitmiyor. Asus bu yonga hakkında fazla bilgi vermiyor.


    I/O denetçisi (Winbond). Bu entegre PS/2 ve paralel portlarını, DMA ve IRQ'ları ve floppy'yi kontrol eder.



    L1 Seviyesi: Onarım ve Parça Değiştirme, Devam

    RS232 entegresi; seri portları kontrol eder.


    Saat üretici (clock generator) entegre. Sistemdeki tüm saat hızlarını bu yonga üretir ve 80ºC'ye kadar ısınması normaldir. Burada çok yaygın olan ICS marka bir yonga kullanılmış.


    PS/2 fare/klavye sigortaları. Sistem çalışırken klavye veya fareyi çıkarıp takarsanız değer değişikliği sonucu bu sigortalar yanıyor.


    Fan konektörü (fan header) transistörü. Kötü fan veya kısa devre sonucu yanabiliyor.


    10 ohmluk direnç. Kalitesiz güç kaynağı kullanılırsa yanıyor.

    BAKMADAN GEÇME

    Hardiskler İçin Jumper Ayarı

    Jumper'ları Ayarlama

    Kablo Seçimi Disk, fabrikada kablo seçimi ayarıyla yapılandırılmıştır. Bu durum diskin kablo üzerinde kullanılan konnektörü (aşağıdaki Ultra ATA kablosu şekline bakın) temel alarak master veya slave görevini üstlenmesini sağlamaktadır. Kablo seçimi ayarının iyi çalışması için, kullandığınız kabloların kablo seçimi özelliğini kullanması gerekmektedir. 3 renk konnektöre sahip mevcut Ultra ATA kabloları bu özelliği destekler.

    Master veya tek disk. Seagate sabit diskinizi sistemde mevcut bulunacak tek bir disk olarak kuruyorsanız veya sistemin birinci açılış diski olacaksa, jumperlar 7. ve 8. pimlerde takılı olmalıdır.

    Diski slave olarak takma. Sabit diski sisteminizde yer alacak ek bir disk olarak kuruyorsanız, tüm jumperlar çıkartılarak diskin slave olarak tanımlanması gerekmektedir. Orijinal diski master konuma getirmeyi unutmayın (Kurulumunuz için kapasite sınırlama jumper'ı gerekiyorsa, bu jumper’ın yerinde kalması gerekecektir).

    ATA uyumlu olmayan slave diske sahip master (Yalnızca Seagate® diskleri). 5. ve 6. ile 7. ve 8. pimlere bir jumper takın. Bu jumper ayarını yalnızca diskin master olarak çalışmadığı durumda kullanın.

    Disk kapasitesini sınırla/Kapasite Sınırlama Jumperı (CLJ). Bu ayarı bilgisayarınızı açtığınızda "Sabit disk kontrol birimi arızası" mesajını gördüğünüzde, bilgisayarınızın yeni takılan sabit diski tanımaması veya yeni disk takıldıktan sonra açılış işlemleri sırasında sisteminizin yanıt vermemesi durumunda kullanın. Bu jumper gerekiyorsa sisteminiz bu büyüklükteki bir diski destekleyemez. Ancak sistem, PCI kontrol birimi ile güncellenebilir.

    *Seagate ürünleri için ilave bilgi

    Aşağıdakiler Disk Kapasitesini Sınırlama ayarı kullanıldığında karşılaşabileceğiniz farklı jumper ayarlarıdır:

    Kapasite Sınırlamalı Tek Master

    [ :] : : [:]

    Kapasite Sınırlamalı Slave

    : : : [:]

    ATA Uyumlu Olmayan Slave Diske Sahip Master
    Bu, genellikle Kapasite Sınırlamalı CD-ROM’lar gibi ATAPI aygıtlarıdır.

    [:] [:] : [:]

    Bu durum yüksek kapasiteli diskleri desteklemeyen bazı bilgisayarlarda meydana gelebilir. Bu soruna bir yanıt oluşturmak amacıyla, gösterildiği şekilde yeni sabit diskinize kapasite sınırlayıcı jumper takın (diskinizin depolama kapasitesini etkilemeyecektir).

    UltraATA kabloları

    Yeni Seagate sabit diskinizden en iyi performansı elde edebilmek için en yeni Ultra ATA 66/100 kablolarını kullanmanızı tavsiye ederiz. Bu Ultra ATA kabloları 3 renkte konnektöre sahiptir ve her konnektörün özel bir amacı vardır. Doğru konnektörü doğru aygıta taktığınızdan emin olun.

    * Mavi konnektör host bus adapter (ana kart üzerindeki konnektör kullanılır) içindir.
    * Diğer uçtaki siyah konnektör genellikle sistemi açan sabit disk olan master aygıt içindir.
    * Gri konnektör ise, ikinci bir sabit diskiniz varsa, isteğe bağlı slave aygıt içindir.

    CD-ROM sürücüler, teyp sürücüler ve CD yazıcılar gibi diğer aygıtlar genellikle ana karta bağlanan farklı bir kabloya takılır.

    Sata II 3.0Gb/s diskler için 1.5Gb/s Hız sınırı jumper ayarı


    Neden Jumper ayarına gerek duyulur !

    Bazı durumlarda ,SATA 1.5Gb/s arabirim protokolü sorunları nedeniyle Sata II 3.0Gb/s disklerde SATA Arabirimi bağlantısı kuramaz. Bu durumda jumper ile Sabit Diskin SATA 1.5Gb/s hızına uyumunu sağlamak için jumper ayarı gerekir. Diskimize uygun bölüme jumper takarak bu uyumu sağlayabiliriz. Bazı disklerde nasıl yapıldığını aşağıdaki resimlerde görebiliriz.







    alıntıdır


    Hardisklerde anakarta bağladığımız ıde kablolarında bildiğimiz gibi 3 adet konnektör bulunmaktadır
    Bu konnektörlerden mavi olanını anakartımıza bağlarız, hardiskmizin ıde kablosunun diğer ucunda bulunan siyah konnektörü diskimizn arkasunda bulunan kontrol kartının arkasındaki pinleri kırmayacak şekilde kertisinin olduğu bölüme takarız
    Ide kablomuzun ortasında bulunan gri konnöktöre ise elimizde eyer 2 adet hardiskmiz bulunuyorsak onu slave konumunda gine bir diğer diskimize takarız.Birde pratik bilgimizde olsun sıyah konöktörü herzaman için diskimizn arkasına takmayı tercih edelim ki performasn düşüsü yaşanmaması için.Tekrar belirtiyorum eyer 2 diskimiz varsa gri konnektöre slave olarak bağlamamız gerekmektedirbu bizm için koleylık sağlayacaktır.Hardiskimizi sistemi görmesi açısından ;



    Eğer yeni bir disk aldıysanız burda yapmamız gereken diskimizin arkasında bulunan şemaya bakarak diskimizi slave veya master olarak ayarlamılıyız.Ide kablolarına normal olarak 2 tane en fazla hardisk bağlamamıza olank sağlıyor bu 2 tane hardiskimizden birini master diğerini slave olarak sistemimize bağlamalıyız
    Her hardisk jumper konumları farklıdır biz en iyi yapmamız gerekn arkasında bulunan jumper ayarı için tabloya göre hareket etmektir
    Cable Select ise aslında çok kullanışlı bir seçenektir diskimizn master slave ayarıyla oynamak yerine kablololardaki konnektörleri değiştiriyoruz
    bu işlemi pc kapalı Sonra BIOS' a girerek IDE aygıtları Auto Detect yapmamız iyi olacaktıriken yapıyoruz güç kablosunu bağlıyoruz
    Kasaya hardiskimizi monte ederken yalıtımı iyi yapmaya çalışalım ses sorunun olmaması için imkan varsa vıda ile monte ettiğimiz panel arsına plastık jonta koyabiliriz herkeze saygılar
    Konu w0w tarafından (01-06-2008 Saat 20:15 ) değiştirilmiştir.

  8. The Following User Says Thank You to mahmut7272 For This Useful Post:

    solujan (06-06-2008)

  9. #15
    Banned mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    99
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    45
    Thanked 132 Times in 68 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    KLAVYELER VE TARİHÇELERİ

    F Klavye

    Tarihçe
    F klavye düzeni 1943 yılından başlayarak yapılan çalışmaların sonucunda ve 20 Ekim 1955 tarihinde Türkçe yazmada çok daha kolaylık sağlamak için oluşturdu. (1)
    Hürriyet gazetisinden Hüseyin Gönüllü'nün F klavyenin babası İhsan Yener'le yaptığı söyleşiyi aynen aktarıyorum. (2)
    H.G.: -F klavye nasıl ortaya çıktı?
    İ.Y.: -"1946'dan itibaren Türk dilinin özelliklerine uygun, standart bir klavye geliştirilmesi için resmi makamlara yazılar yazdım... 'Bilimsel bir klavye yapın, sizin yaptığınızı kabul edelim' dediler. Yabancı uzmanların da bulunduğu bir komisyon kuruldu. Türkçe'de kullanılmakta olan tüm kelimelerin istatistiğini TDK'nın kılavuzundan yararlanarak çıkardık. 29934 kelime içinde hangi harften kaçar adet bulunduğunu tespit ettikten sonra, parmakların fiziksel güçleri ve hareket özelliklerini de esas alarak harfleri yerleştirdik. Ellerin kullanım yüzdesini de hesaba katarak yaptığımız klavyede sol el yaklaşık yüzde 49, sağ el de yüzde 51 oranında kullanılacak şekilde harfler yerleştirilmiştir. türkçe'nin fonetik özelliğine uygunluk açısından sesli harfleri sol elde topladık... Gümrük kanunlarına 'bundan sonraki ithalat standart Türk klavyesine uygun olacak' diye bir madde kondu."
    H.G: -Direnen olmadı mı? Maliyeti nasıl karşıladık?
    İ.Y.: T-ürkiye'de o zaman 40 bin kadar yazı makinesi vardı. Biz, 40 bin yazı makinesini bırakalım dedik. Biz, geleceği kurtaralım dedik, tıpkı Atatürk'ün yaptığı gibi.

    F Klavyenin Üstünlükleri

    Türkçeye en uygun klavye olan F klavye (pek çoğunun dediği gibi Ef klâvye değil, harflerin Türkçe okunuş biçimine göre Fe klavye) uzun çalışmalardan sonra daktilolarda en kolay, en hızlı ve hatasız yazmak amacıyla üretilmişti.
    Türkçe'de çok sık kullanılan seslerin karşılığı olan harflerin "F klavye"de kolay ulaşılabilecek yerlere yerleştirildiğini, Türkçe'deki harflerin kullanılma oranları, ünlü-ünsüz ses ilişkileri, hece ve söz yapısı, parmakların kuvvet, yetenek ve işleklikleri göz önünde bulundurularak üretilen �F klavye' bu özellikleri bakımından Türkçe'ye uyduruk �Q klavye'den çok uygundur.
    Türkçe sözlerde çok sık kullanılan seslerin karşılığı olan harfler bu klavyede en kolay ulaşılabilecek yerlere serpiştirilmişti. Yaklaşık 30.000 Türkçe sözün ölçü alındığı bir değerlendirmede a harfi 26.323, e harfi 16.308, k harfi 13-542, i harfi 13.384, m harfi 11.263, l harfi 10.496, t harfi 9-669, r harfi 8.698 kez geçmekteydi. (Bunlar Türkçede en çok kullanılan harflerdir). Bu oran göz önünde bulundurularak söz konusu harfler, F klavyede en uygun yerlere yerleştirilmişti.
    Q klavyede ise en çok kullanılan harfler tabir caizse klavyenin en ücra köşelerine dağıtılmış durumdadır. Buna karşılık, Türkçede 30.000 sözde sadece 125 defa geçen ve en az kullanılan harf olan j harfi, Q klavyede en uygun yere konulmuştur. F klavyede bu harfin yerinde Türkçede en fazla kullanılan ünsüz olan k harfi bulunmaktadır. (3)
    F klavye nasıl yararlar sağladı? Sorusuna İhsan Yener' şöyle cevap vermiştir:
    "1955'ten itibaren uluslararası daktilografi ve steno yarışmaları başlamıştı. Hemen biz de başvurduk ve 1956'da dâhil olduk. Öğrencilerim bu şampiyonalarda 28 defa dünya birincisi oldular. Bu birinciliklerin 14'ünde dünya rekoru kırıldı. Hatta fransızlar itiraz etmişlerdi ilkinde, 'Türkler yarışma için özel olarak tertip edilmiş bir klavye kullanıyorlar' diye. 6 saat süren tartışmalardan sonra, fransızlar'a 'siz de yapın o halde özel bir klavye' dediler." (4)
    2003 Dünya bilgisayar ve Stenografi Şampiyonası'na "F klavye" ile katılan Türk yarışmacıları takım halinde dünya 2'ncisi olmuşlardır. (5)
    Türkçede genel olarak sessiz harfler ve sesli harfler sözcük / tümce içinde hemen hemen eşit sayıda bulunduğu için, klavye bu harfleri her iki ele de eşit miktarda dağıtır. Bu iş bölümü sayesinde yorulmak nedir bilmeden saatlerce tıkır tıkır yazı yazılabilir. (6)
    Her iki elimizin en çok çalışan 6 parmağı ile yazmış olduğumuz tuşlara denk gelen harfleri yüzde 45 oranında kullanmak varken, neden bizim için daha zor ve yavaş yazmayı sağlayan İngilizlerin Q klavyesini kullanalım? "Q klayveye alıştım, F klavyede zorlanıyorum" diyorsanız, denemesi bir kaç dolara! (Klavye fiyatı) Yabancı bir klavyeye ne kadar sürede alışmışsanız, kendi konuşma dilimize göre dizilmiş olan klavyeye onun yarısı kadar sürede alışabilirsiniz. (7)

    Q KLAVYE

    Q klavyenin tarihçesi
    Dünyada Q klavye olarak bildiğimiz tuş dizilimi aslında daktilonun icat edildiği ilk günden beri değişmedi. Neden tuşların bu şekilde dizildiği konusunda da çeşitli rivayetler olmasına rağmen şimdilik en yaygın kabul gören hikâye şu: Yazı makinesinin mucidi olan Christopher Latham Sholes, 1867'de cihazın patentini alarak ilk çalışan örnekleri ortaya koyduğunda cihazın tasarımından kaynaklanan mekanik bir sorunla karşılaşır. İcat ettiği yazı makinesinin harfleri kâğıda basmak üzere kullandığı mekanik harf kolları, kapalı bir kutunun içinde yer almaktadır ve iki kol birden kâğıda doğru havalandığında içerde sıkışmaya neden olmaktadır. Sholes bu problemin çözümü için, kullanıcının yazım hızını yavaşlatmak üzere harflerin yerlerini alabildiğine karıştırarak en çok kullanılan harfleri elin en zor ulaşabileceği yerlere yerleştirmeyi uygun görür ve Q klavye adını verdiğimiz harf dizilimi ortaya çıkar.
    Yani Q klavye 1873'te mühendisliğe aykırılık abidesi olarak tasarımlanmıştı. Daktiloların hızlı yazma nedeniyle sık sık bozulmasına çare olarak geliştirilmişti. Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmış.
    Daha sonra bilgisayarlar çıkıp tuşların hızlı yazma nedeniyle bozulma sorunu ortadan kalktığında bile Q klavye yaygınlaştığından bu standart korunmuştur. (8)
    Türkçede genel olarak sessiz harfler ve sesli harfler sözcük / tümce içinde hemen hemen eşit sayıda bulunduğu için, F klavye bu harfleri her iki ele de eşit miktarda dağıtır. Bu iş bölümü sayesinde yorulmak nedir bilmeden saatlerce tıkır tıkır yazı yazılabilir.
    Q klavye yavaş yazmak için tasarlandığından bu avantajların hiçbirine sahip değildir. Bu yüzden el, Türkçe karakterlerde hem F klavye hızına yetişemez, hem de herhangi bir ele fazla yüklenme olduğu için çabuk yorulur.
    Serce ve yüzük parmakları elimizin en "afonksiyonel" parmakları olmasına karşın Türkçede en fazla kullanılan harflerden biri olan " a " q klavye´ de sol serce parmağına denk gelir. Yine q klavye için; Türkçe´de en az kullanılan harflerden biri olan " j " elin en aktif parmağı olan sağ işaret parmağına denk gelmektedir.
    Bunun gibi bin bir dezavantaj sayılabilir. Türkçede birçok sözcük q klavye için en pasif parmaklara dağılır. Bu yüzden q klavyede 10 parmak Türkçe karakter girmek deveye hendek atlatmaya benzer." (9)
    Q klavye ingilizce için de uygun değildir.
    Q klavyenin daha iyi alternATIfleri olabileceğini düşünenler de olmamış değil. Örneğin Washington State Üniversitesinden Prof. Dr. August Dvorak, 1932 yılında İngilizce'de çok kullanılan harflerin klavyenin en kolay ulaşılabilir yeri olan orta sırasına toplandığı bir klavye dizilimi önerir. Dvorak'ın araştırmalarına göre, sekreterlerin parmakları gündelik yazı işleri sırasında Q klavyede 16 mil yol alırken Dvorak klavyesinde sadece 1 mil yol almaktadır.
    Ancak daktilo ustalarının, Q klavyeye olan mevcut alışkanlıkları, üreticilerin itirazı ve piyasanın Q klavye tarafından çoktan istila edilmiş olması ve 40 milyon daktilonun değiştirilme maliyeti ortaya çıkınca Dvorak'ın klavyesi yayılamaz ve kaybolup gider. (10)
    Yazar Emre Aköz şöyle diyor. "-Gençler bana mail atıyor: "16 yaşındayım, 6 yaşından beri Q kullanıyorum, çok da hızlı yazıyorum." Yanlış. Farkında değiller. Kesin veri var elimizde: F klavyeyi 10 parmak yazan bir Türk'le, Q klavyeyi 10 parmak yazan Amerikalılara aynı İngilizce metin veriliyor. Amerikalılar dakikada 32-35 kelime; Türk 72 kelime yazıyor!" (11)

    F VE Q KLAVYELERE YÖNELİK ELEŞTİRİLER

    - Q Klavye Evrenseldir.
    Bu fikire yazar Yurtsan Atakan şu güzel cevabı veriyor:
    Hıncal Uluç'un ''Q'' savunusunda kullandığı temel argümanlardan biri de aynı yanılgıya dayanıyor. Dünya ''Q'' klavye kullanıyor, diyor Sevgili Hıncal Uluç, o yüzden yurtdışına gittiğinizde deli danalar gibi ''F'' klavye arayıp bulamayacağınız, hâlbuki eğer ''Q'' klavye kullanıyor olsaydınız sürü sebil klavyeyi emrinize amade bulacağınız için ''F''yi atın, baştan ''Q'' kullanın.
    Aynı mantıkla iyisi mi biz Türkçe'yi toptan başımızdan atalım. Öyle değil mi ya, yurtdışına çıktığımızda derdimizi anlatacak Türkçe bilen biri arayıp bulamayacağımıza -eğer İngilizce bilseydik sürü sebil kişiyle iletişim kurabileceğimize- göre Türkçe'yi atalım, resmi dil olarak baştan İngilizce'yi kabul edelim. (12)
    Benim bu konuda eklemek istediğim bir husus şudur: F klavye kullananlar genellikle bakmadan yazabilirler. Bu durumda sadece windowsta klavyeyi f yapmak yeterli olur.
    -F Klavye Kullanmak Bizi Küresel Dünyadan Uzaklaştırır
    Bu gibi bazı gerekçeler ise çok gülünçtür. Japonlar, Çinliler, Kiril alfabesi kullananlar bugün sırf kendi alfabelerini kullandıkları içi dünyadan kopmakta mıdırlar? (13)
    -F Klavye Özgüven, Q Klavye Teslimiyet Sembolüdür.
    HP Türkiye Genel Müdürü Şahin Tulga, SAP Teknoloji Günleri 2003'te Amerika'da aldığı eğitim sürecinden bahsederek düşünme eyleminin daima anadilde yapıldığını, bunun yaratıcılık ve özgüveni tetikleyeceğini, Türkçe için özel olarak geliştirilmiş F klavyenin de bu ana çıkış noktası nedeniyle özellikle kullanılması gerektiğini savunmuştur. (14)
    -Bilgisayar Kullanımındaki Verimsizliğin En Büyük Etkeni İhsan Yener'e Göre Q Klavye
    "Türk dilinin özelliklerine göre on parmakla-bakmadan klâvye kullanma yöntemi için çok verimli bir Standart Türk Klâvyesi 1955 yılından beri resmen varolduğu halde, İngiliz dili için 130 yıl önce (on parmak yönteminin bilinmediği çağlarda) belirlenen (ve Türkçe'deki binlerce sözcüğün yazılmasına olanak vermeyen) American Standard Code for Information Interchange (ASCII) klâvyeyi Dünya standardı zanneden ve buna eklenen, Türkçe'ye has 7 harfin, en kullanışsız yerlere bilinçsizce yerleştirilmesiyle oluşturulmuş klâvyeyi de Q Türkçe standardı olarak kabullenen kullanıcıların bu hususta bilinçsiz oluşları, bilgisayar kullanımındaki verimsizliğin en büyük etkeni olmaktadır." (15)


    SONUÇ

    Bu yazıyı ülkemiz bilgisayar kullanıcılarının zaman ve kaynak israfını önlemek amacıyla hazırladım. Verdiğim linklerde çok daha detaylı bilgiler bulabilirsiniz
    Bilimsel araştırmaların sonuçlarından anlaşıldığı gibi Q klavye ingilizcede dâhil hiçbir dil için faydalı değildir. Bir klavyenin işlevselliği kullanıcının dilinde en çok kullanılar harfleri parmakların en rahat ulaşabildikleri yere yerleştirilmiş olmasına bağlıdır. Her dile göre ayrı klavye tasarlanması daha doğaldır. Türkçe için en uygun klavye Fe klavyedir.
    Q klavye ile hızlı yazdığını iddia edenler F ile daha hızlı ve daha az yorularak yazacaklardır. Eğer denemek isterlerse 2-3 hafta 10 parmak f klavye progRamı ile günde 15 dakika çalışsınlar.
    Üretici firmalar, talep edildiğinde dil ayrıcalıklarını gözönüne alarak, istenen her türde klâvye ile donanım ve yazılımlar üretip satmaktadırlar; yeter ki ithalâtçı, yerli üretici ve kullanıcı, klâvye konusunda bilinçli olsun satıcı tarafından dayatılan Q klavye karşı çıksın ve kendi dilinin klâvyesini istesin. (16)
    F klavye uyduruk Q Türkçe klavyesinden, Dvorak klavyesi de Q klavyeden kat kat hızlı ve zahmetsiz yazmaya yugundurlar. Bırakın türkçeyi, isterseniz ABDli olun F klavye ile daha hızlı ve kolay ingilizce yazabilirsiniz. Bu durumun bilimsel olarak açıklaması yukarıda anlatılmıştır.
    1990 ların ortalarına değin de herkes F klavyeye alışmıştı. Macintoshlar da F klavye ile gelirdi. Ama PC piyasası F klavyenin önemini kavrayamadı. Yüzlerce dolarlık bilgisayarları satanlar F klavyeyinin önemini düşünmediler. Bugün bilgisayar kullanıcılarının büyük çoğunluğu Amerikanın bile bırakmak isteyipte bırakamadığı Q Klavye kullanıcısı. Vakit geç olmadan F klavyenin yaygınlaştırılmasın sağlamalıyız. Zararın neresinden dönülse kârdır. Kaybedilen zaman asla telafi edilemez.

    Kaynaklar.
    1 [Only registered and activated users can see links. ]
    2 [Only registered and activated users can see links. ]
    3 [Only registered and activated users can see links. ]
    4 [Only registered and activated users can see links. ]
    5 [Only registered and activated users can see links. ]
    6 [Only registered and activated users can see links. ]
    6 [Only registered and activated users can see links. ]
    7 [Only registered and activated users can see links. ]
    8 [Only registered and activated users can see links. ]
    9 [Only registered and activated users can see links. ]
    10 [Only registered and activated users can see links. ]
    11 [Only registered and activated users can see links. ]
    12 [Only registered and activated users can see links. ]
    13 [Only registered and activated users can see links. ]
    14 [Only registered and activated users can see links. ]
    15 [Only registered and activated users can see links. ]
    16 [Only registered and activated users can see links. ]
    Bu ingilizce için hazırlanmış dvorak klavyesi



    Bu da F Klavye

    Hiç ayrılmam derken, kavuşmak hayal oldu...





    eSATA, harici SATA anlamında, External SATA demektir. Tek başına yeni bir standarttan ziyade, SATA standardı için “dışarıya” bir uzatma olarak düÅŸünebilirsiniz. eSATA arabiriminin çıkış amacı, bilgisayar dışına koyduÄŸumuz harici diskler için saÄŸlıklı ve hızlı bir baÄŸlantı kurmak. Åžu anda harici depolama için yaygın olarak kullanılan Hi-Speed USB ve Firewire 400 (IEEE 1394b) gibi arabirimlerin özellikle performans tarafındaki kısıtlamalarından kurtulurken, uygulamada da kolaylık saÄŸlıyor. AÅŸağıdaki tabloda saf aktarım rakamlarını görüyorsunuz:

    Bu rakamlar “arabirim performansı”nı ifade ediyor. Yani bunlara ulaÅŸmak bugünkü disklerle mümkün deÄŸil. Ancak eSATA, doÄŸası gereÄŸi en yüksek deÄŸerine daha yakın sonuçlar verebiliyor, çünkü USB ve Firewire’daki ara “çeviri”ye ihtiyaç duymuyor. USB ve Firewire disk kutularının içindeki diskten gelen veri, bilgisayara iletilmek için ilgili arabirime baÄŸlı olarak farklı bir biçime çeviriliyor, kabloyla bilgisayara iletildikten sonra da iÅŸletim sistemi tarafından normal bir depolama alanı olarak görülebilmesi için tekrar eski biçimine getiriliyor. Bu da aktarıma getirdiÄŸi ek yük nedeniyle hızı düÅŸürüyor. eSATA’da ise teknik açıdan bir çevirme iÅŸlemi gerekmediÄŸi için uygulamadaki aktarımın teorik aktarıma oranı daha yüksek kalıyor.
    eSATA’da harici olmaktan kaynaklanan sorunların önüne geçmek için SATA’ya göre belli önlemler düÅŸünülmüÅŸ:
    • Kablo uzunluÄŸu 2 metreye çıkarılmış. Harici bir diskin bilgisayara yakın durmaması olasılığı daha fazla, bu yüzden gerekli bir özellik.
    • Kablo uzadığı için, elektromanyetik etkilere karşı koruma artırılmış. SATA kablosunda ayrı ayrı korunmuÅŸ hatların üzerine bir plastik kaplama yapılırken, eSATA’da hatların dışına ek bir koruma ve üzerine plastik kaplama geliyor. Bu nedenle eSATA kablosu daha kalın.
    • Uzayan mesafe kabloda gerilim düÅŸümünü artıracağından voltaj sınırları geniÅŸletilmiÅŸ. Gönderen tarafındaki voltaj artarken, alıcı tarafındaki minimum hassasiyet düÅŸürülmüÅŸ.
    • Konnektörler, hem yapılması önerilmeyen baÄŸlantıları engellemek, hem de saÄŸlamlık ve elektriksel özelliklerin korunması amacıyla deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ. eSATA konnektörleri elektrostatik boÅŸalma gibi etkenler gözönünde bulundurularak daha iyi toprak baÄŸlantılarına sahip, yuvasında daha derine giriyor ve dahili konnektörlerin 100 katı çıkarma-takmaya dayanacak ÅŸekilde üretiliyor.

    eSATA kablosu daha kalın ve konnektörü de farklı.
    Anakartlarda, güney köprüsü eÄŸer destek vermiyorsa, eSATA desteÄŸini ikinci bir yongayla saÄŸlayabiliyor.

    eSATA portu anakartın kendisinde olabildiği gibi, kasanın arkasına takılan bir eklentiyle de sağlanabiliyor.


    ETHERNET NEDİR?
    Ethernet bilgisayarlar arasında bir ağ oluşturmaya yarayan yöntemdir. Bilgisayarların ethernet aracılığı ile birbirlerine bağlanabilmeleri için ethernet kartı adı verilen bir donanım gerekmektedir. Bu karta bağlantıyı sağlayan giriş/arabirim ADSL modem gibi aksesuarların bağlanması için de kullanılabilmektedir.

    Bios açılış sesleri ve Anlamları
    ton yok = guc yok
    devamli ton = guc kaynagi arızalı
    devamli kısa ton= arızalı ana-kart
    1 uzun = Ram yenileme
    1 uzun, 1 kısa = arızalı ana-kart veya ROM-Basic
    1 uzun, 2 kısa = video kart hatası veya dip switch (XT icin )
    1 uzun, 3 kısa = Ekran kartında hata
    1 kısa = Normal Açılış
    2 uzun, 1 kısa = monitör adaptör senkro hatası
    2 kısa = parity hatası (hafiza-ram toplam)
    3 kısa = ilk 64 K RAM hatası
    4 kısa = zaman sayacı arızalı
    5 kısa = işlemci arızası (prosessor arızalı ) veya vidoe Ram **
    6 kısa = klavye işlemcisi hatası
    7 kısa = Sanal işlemci mode ayar (AT icin)
    8 kısa = Video Ram yanlis yazma
    9 kısa = ROM bios toplam hatası

    Bilgisayar Hataları



    Bilgisayar açıldıktan sonra çok sayıda hata sinyali veriyor

    Uyarı seslerinin ve hata mesajlarının açıklaması çok kolaydır. Bilgisayarın açılışı sırasında çalıştırılan BIOS’un POST (Power On Self Test) fonksiyonu hataları tespit eder ve buna uygun olarak mesaj verir. Video sisteminden kaynaklanan hataların ise görsel uyarı mesajları ile bildirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle PC hoparlörlerinden, genel olarak beep code olarak adlandırılan uyarı sesleri çıkartılır.

    Örneğin, bilgisayar açıldıktan kısa bir süre sonra PC hoparlöründen dokuz kısa uyarı sesinin çıkarılması, AMI BIOS’lar için BIOS’un kontrol toplamının doğru olmadığı anl"kötü söz filitrelendi" gelir. Bunun sonucunda bilgisayarın açılma işlemi kesilecektir. Bu hata BIOS’un arızalandığı veya BIOS güncellemesinin başarısız olduğu durumlarda ortaya çıkar.

    Bilgisayarı, kapatıp tekrar çalıştırarak yeniden başlatın ve uyarı seslerini dikkatli bir şekilde dinleyin. Farklı Beep Code’larının anlamlarını kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Uyarı sesleri, bu konuda herhangi bir standart bulunmadığı için bilgisayarda kullanılan BIOS’un üreticisine bağlı olarak farklı anlamlara sahip olabilir.

    BIOS üreticinizin ismini bilmiyorsanız, anakartının el kitapçığına bakmalısınız. Eğer bu kitapçıkta da açıklayıcı bir bilgi bulamazsanız, ürünü satın aldığınız bayie başvurabilirsiniz. Eğer bayi de yardımcı olamazsa, son çare olarak kendiniz kontrol etmelisiniz.

    1. Bilgisayarı kapatın ve kasasını açın.

    2. Tüm anakart kitapçıklarında, farklı yapıtaşlarının kart üzerindeki yerlerini gösteren bir plan bulunur. Bu planda, üzerinde BIOS yazan bir bileşeni arayın.

    3. Eğer BIOS’un yerini planda tespit ettiyseniz, anakart üzerinde arayın. Bu sırada BIOS’un görünmesini engelleyen ek kartları da sökmek zorunda kalabilirsiniz.

    4. Bu parçada her zaman, üzerinde üreticinin isminin bulunduğu bir telif hakları yapışkanı bulunur. BIOS üreticisinin ismini buradan öğrenebilirsiniz.

    Beep code’larının anlamlarını kitabın sonundaki ekte bulabilirsiniz. Hata mesajı bilgisayarın belirli bir donanım bileşenine karşılık gelecektir. Buna bağlı olarak kitaptan uygun bölüme göz atarak, karşılaştığınız sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz.

    2.3.3 Hatayı bulamadım. Daha ne yapayım?

    Eğer yukarıda bahsedilen sorunlarla karşılaşmadıysanız, teknik servis yardımı olmadan hatayı tespit etmek için bir şansınız daha var. Hata tespiti için POST Code kartı kullanmalısınız. Bu tür bir kartın maliyeti nispeten daha fazla olacağı ve normal bir kullanıcının böyle bir karta sahip olması gerekmediği için kitabın geri kalan kısmında POST Code kartına daha fazla değinmeyeceğiz. Eğer çevrenizde POST Code kartına sahip birileri mevcutsa, bilgisayarınızdaki hatayı söz konusu kartı kullanarak tespit edebilmek için yardım isteyebilirsiniz. Ancak bu tür bir imkanınız da yoksa karşılaştığınız sorunu çözüme kavuşturmak için teknik servise girmekten başka çare kalmıyor.
    Konu mahmut7272 tarafından (01-06-2008 Saat 16:49 ) değiştirilmiştir. Sebep: Automerged Doublepost - Cift Mesaj Birlestirme

  10. #16
    Banned mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 yararli uye mahmut7272 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    99
    Post Thanks / Like
    Teşekkür
    45
    Thanked 132 Times in 68 Posts
    Tecrübe Puanı
    0
    GİRİŞ VE ÇIKIŞ ÜNİTELERİ
    1. Ekran: Renkli-Monitör Dijital</STRONG>
    2. Klavye: Q ve F olmak üzere Türkçe 2 tip klavye vardır.</STRONG>
    3. Yazıcı: Makinedeki dosyaların çalışmasını sağlar</STRONG>
    4. Disket: Makinedeki bilgilerin başka makinelere taşınmasını sağlar.</STRONG>
    5. SabitDisk (HDD): Makinedeki bilgileri toplayan ve yazılımı yöneten cihazdır. ÖR: 2.1 , 3,2 Vb .</STRONG>
    6. Maus: Klavye gibi direk girin ünitesidir. AT ve PS/2 olarak 2 çeşidi bulunur.</STRONG>

    VERİYOLLARI
    Paralel ve seri olarak 2 yoldan oluşmaktadır. </STRONG>
    Seri veriyolları 9 pin’ lik portlardan “Erkek” </STRONG>
    Paralel veriyolları 40 pin’ lik portlardan “Dişi” oluşmaktadır. Veriyolları bilgisayarın çevre birimleri ile arasındaki bağı oluştururlar.</STRONG>
    Maus: Com Portuna / Seri </STRONG>
    Yazıcı: LTP1 Portuna / Paralel’ dir </STRONG>
    Klavye: AT/PS2 Portuna</STRONG>
    GİRİŞ—ÇIKIŞ KAPILARI</STRONG>
    PORT: Bilgisayarın diğer çevre aygıtları ile ilişkisini sağlayan bağlantı noktalarına “port” denir.</STRONG>
    SERİAL PORT: Erkek Port’ tur 9-25 arasında Pini bulunmaktadır. Fare modem bağlanır. Com1, Com 2 diye çoğaltılır. Communication’ dan gelir. </STRONG>
    </STRONG>
    PARALEL PORT: Dizi konnektördür. 25 ile 40 arasında pini vardır. Yazıcı girişidir. LPT1 – LPT2 olarak değişir.</STRONG>
    </STRONG>
    OYUN PORTU: Ses kartına</STRONG>
    MONİTÖR PORTU: Ekran kartıdır. AT/ PS/2 Portu Klavyeye AC/İN: Güç kaynağı girişidir

    BİLGİSAYAR KASASI İÇİNDE BULUNAN AYGITLAR


    <FONT style="FONT-WEIGHT: 700; FONT-SIZE: 9pt" face=Verdana><SPAN lang=EN-US>

    Sürücüler
    SÜRÜCÜLER :
    Disketlerin çalıştırma biçimleridir.bilgisayarda sürücü isimlerinin sonuna “ : ” işareti bırakılarak yazılır.Bir bilgisayar genel olarak aşağıdaki sürücü çeşitlerine sahiptir. En fazla 6 adettir.Bunlar;</STRONG>

    1=A Disket 4=D Harddisk</STRONG>
    2=B Disket 5=E CD-ROM</STRONG>
    3=C Harddisk 6=F Novell </STRONG>


    HARD DISK(SABİT DİSK) Bilgileri silinmeyen manyetik ortamlarda tutma ve geniş hacimli bilgilere hızlı olarak ulaşmak için kullanılan giriş ve çıkış birimidir. Disketten farkı;büyük kapasiteli hızlı ve PC içerisinde sabit olmasıdır.
    </STRONG>CD-ROM:
    Compact Disk-Read Only Memory. </STRONG>
    Yüksek kapasitede bilgi depolamak için kullanılan optik disklerdir. CD-ROM’ ların üzerine bilgiyi kaydedebilmek için özel araç kullanılır. </STRONG>
    DVD-ROM:Dijital Versatile Disk. </STRONG>
    CD-Rom’ların yerini alması beklenen yeni bir optik disk teknolojisi. 133 dakikalık bir filmin tek bir diskte tutulması sağlanabilecek DVD-Romlarla. DVD-Rom oynatıcı denilen aletlerin normal CD-Romları da oynatması söz konusu. </STRONG>

    Ses Kartı (Sound)

    Ses Kartları

    Üretilen ilk bilgisayarlarda hedeflenen gaye istenilen bilgiye ulaşmaktı. Bilgisayarın vereceği ufak tefek sesli ikazlar için küçük bir hoparlör yeterliydi. Zamanla bilgisayarın yapabileceği kabiliyetler keşfedildikçe ortaya müzik çalabileceği, oyun oynanabileceği çıktı. Fakat mevcut hoparlör ile kaliteli ses almak mümkün değildi. Böylece ortaya daha kaliteli ses almaya yarayan ses kartları çıktı.

    Ses kartlarının kullanılmasındaki amaç sesleri kaydetmek ve daha sonra çalmaktır. Ses kartları ile birlikte video – grafik uygulamalarının gelişmesi ile multimedya ortaya çıktı ve bir bilgisayar için vazgeçilmez bir kavram halini aldı.

    Ses kartları sesi kullanmak için analog biçimdeki sesi dijital biçime çevirir. Bu işlem için bir ADC (Analog to Digital Convertor –Analog Dijital Çevirici) kullanılır. Bu işlem yapılırken örnekleme (sapling) metodu kullanılır.

    Örnekleme hızı ses örneğinin kalitesini belirler. Bu değer bir ses örneğinde saniyede kaç analog değerin sayısallaştırıldığını gösterir. Bir saniye içerisinde kaç tane örneğe ihtiyacımız olduğu Nyquist teorisiyle bulunur. Bunun için “N=2 x sinyal bant genişliği” formülü kullanılır.

    Bir örnek çalındığında üretilen en yüksek frekans kullanılan örnekleme frekansının yarısıdır. Meselâ 12 KHz’e kadar sesleri üretebilmek için kullanılması gereken en düşük frekans 24 KHz’dir. Verilen bir örneğin kalitesini belirleyen bir başka faktör de örnekleme derinliğidir. Bu değer analog işaretin kodlanması için kodlayıcının kullandığı bit sayısını belirtir.

    Bir örnek için gerekli veri miktarı örnekleme hızı ve derinliği arttıkça artar. Böylece bir dakikalık bir konuşmayı çalmak için gerçekçi bir örnekleme frekansı olan 11,025 KHz ve 8 bitle örneklersek 11025 x 60 byte yer tutar. Daha yüksek kaliteli ses almak için müzik CD’lerinde olduğu gibi 16 bit ve 44 KHz. örnekleme kullanılır. Tabi bu durumda 4 dakikalık bir şarkının kapladığı alan 21 MB gibi bir alan kaplar. Ayrıca stereo özelliği de kullanılırsa bu alan iki katına yanı 42 MB a kadar çıkar. Günümüzde bu alanı daraltmak için MP3 gibi çeşitli sıkıştırma yöntemleri kullanılmaktadır.

    Gelişen ses kartı teknolojisi ile günümüzde çok gerçekçi sesler almak mümkündür. Meselâ Creative Sound Blaster Live ses kartı ile mükemmel sesler alınabilmektedir. Bu ses kartı kullandığı özel hoparlörler aracılığıyla surround ses verebilmektedir.

    İşlemci (CPU)

    Genel Yapı
    Bir bilgisayarın en popüler ve en önemli parçası işlemcidir. Kısaca CPU (Central Processing Unit / Merkezi İşlem Birimi) olarak anılan işlemciler, adından da anlaşılacağı üzere bir bilgisayardaki işlemleri yürüten ve sonuçları gerekli yerlere gönderen elemandır.

    1971 yılında Intel firmasının ilk defa binlerce transistörü bir silikon çip üzerinde birleştirmesinle bilgisayar çağında devrim gerçekleştirilmiş oldu. Bu şekilde daha önce sadece büyük şirketlerin ve üniversitelerin kullanabildiği bilgisayarlar iyice küçüldü ve evlere girmeye başladı.

    Mikroişlemci ler, açma kapama anahtarı gibi çalışan milyonlarca transistörden oluşmaktadır. Bu anahtarların programlanma durumuna göre elektrik sinyalleri bunların üzerinden akar. Bu sinyaller, bilgisayarın yaptığı tüm işleri toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi temel matematiksel işlemlere indirir. İşlemci de bu işlemleri en basit sayma sistemi olan ikilik düzen yani sadece 0 ve 1 sayılarını kullanarak yapar.

    Mikroişlemciler her türlü işi ikilik sayma sistemine dökmüştür. Mesela “Y” harfi ikilik sistemde “1011001” ile ifade edilebildiği gibi kırmızı gibi bir renk de bunun gibi ikilik tabandaki üç ayrı sayı grubu ile ifade edilir. Aynı şekilde bir ses veya görüntü kaydı da yine buna benzer ikilik sayı grupları ile ifade edilirler.

    Bu sayı grupları üzerinde işlem yapmak için işlemci içerisinde bir takım komut listesinden ibaret bir program mevcuttur. Bu komutlar işlemciye iki sayının çıkarılması, toplanması yönünde emir verebildiği gibi klavyeden girilen tercihlere göre bir takım komut satırını atlayıp (şartlı dallanma - conditional branch) diğer komut satırlarını icra etmeye devam edebilir. Yani klavyeden bir soru karşısında gireceğimiz “E” (evet) veya “H” (hayır) ifadelerine göre program belirli komut satırlarını icra eder veya etmez. Temel olarak, mikroişlemcinin yaptığı iş, bitler üzerinde işlem yapmak üzere komutları çalıştırmaktır.



    Üniteler
    İşlemci üzerinde komutları icra etme işini uygulama ünite si (execution unit) ya da fonksiyon ünitesi (function unit) adı verilen üniteler gerçekleştirir. Modern işlemcilerde değişik komut türlerini işletmek üzere birden fazla fonksiyon ünitesi bulunur. Çoğunlukla aritmetik/mantıksal ünite (arithmetic/logic unit) olarak da anılan tamsayı (integer) üniteleri tam sayılar ile ilgili işlemleri yapar. Kayan nokta ünitesi (FPU-Floating Point Unit) ise 5,21 gibi küsuratlı sayılarla ilgili işlemleri yapar. Bir mikroişlemcide ne kadar fazla fonksiyon ünitesi varsa aynı anda çalışabilecek komut sayısı da o kadar artar.



    Register seti
    Register ler, işlem anında bir program tarafından kullanılmakta olan sayıların saklandığı geçici hafıza hücreleridir. Farklı komut ve register setlerine sahip olan işlemciler birbirlerinin yazılımlarını çalıştıramazlar.



    Mimari
    Mikroişlemciler mimari (architecture) olarak gruplara ayrılırlar. Ortak mimariye sahip olan işlemciler aynı komutları tanımakta ve aynı yazılımları çalıştırabilmektedirler.

    En meşhur mikroişlemci mimari si Intel’in x86 işlemcisidir. Intel ilk x86 tabanlı işlemcisini 8086 olarak 1978 yılında piyasaya sürdü. Daha sonraki yıllarda yeni nesil x86 tabanlı işlemciler çıkarıldı. 286,386,486, Pentium ve Pentium Pro olarak bu kuşakları görebilmekteyiz. Pentium II, Celeron, Pentium III, Xeon ve Katmai, altıncı kuşak Pentium Pro’nun varyasyonlarıdır.

    Intel’in haricindeki diğer mimariler ise şunlardır: Modern Machintosh’larda bulunan PowerPC, eski Mac’lerdeki 68oxo serisi, Digital ve Compaq’ın güçlü serverlerinde kullanılan Alpha ailesi, Silicon Grahics’in Mips Rxooo serisi, Hawlett-Packard’ın PARISC’i ve Sun Microsystems’e ait SPARC’tır.

    Mimariler, ortaya çıktıkları dönemin felsefesine göre dizayn edilirler. 1970’lerde veri saklama cihazları ve hafıza bu güne göre çok kısıtlıydı. Bu kaynakları tasarruflu bir şekilde kullanabilmek için Intel x86 tabanlı işlemcilerde CISC (Complex Instruction Set Computing - Karmaşık komut seti ile hesaplama) diye bilinen bir mimari kullandı. CISC’ın karakteristik iki özelliği, değişken uzunluktaki komutlar ve karmaşık komutlardır. Değişken uzunluktaki komutlar hafıza tasarrufu sağlar. Çünkü basit komutlar karmaşık komutlardan daha kısadır. Karmaşık komutlar da iki ya da daha fazla komutu tek bir komut haline getirdikleri için hem hafızadan hem de programda yer alması gereken komut sayısından tasarruf sağlar.

    İlerleyen yıllarda CISC’in kısıtlamaları ve hafızayı tasarruflu kullanmanın önemini yitirmesi neticesinde CISC’a rakip olarak RISC (Reduced Instruction Set Computing - daraltılmış komut seti ile hesaplama) ortaya çıktı.

    RISC’ın komutlarının uzunluğu sabittir (genelde de 32 bit’tir) ve her bir komut basit bir işlemi yerine getirir. Bir RISC çipi bu iki karakteristik özelliği sayesinde, fetch (komutu hafızadan taşıma), decode (komutun anlamını çözme) ve komutu çalıştırma işlemlerini daha kolay bir şekilde yapabilir. RISC’ın bir dezavantajı kodun uzamasıdır. Tüm komutlar gerek olsun olmasın 32 bitliktir. Dolayısıyla RISC programları CISC programlarından daha fazla hafıza gerektirebilirler. Buna rağmen decode aşamasının CISC’e göre daha hızlı gerçekleşmesine ek olarak, çoğu RISC komutları sabit bir zaman diliminde işlem görür. Bu da superscalar pipelining teknolojisi kullanan modern işlemciler için önemli bir özelliktir.



    Pipelining
    Pipelining , tıpkı bir fabrikadaki seri üretim bandı gibi çalışır. Bir fonksiyon ünitesi, her komutun işletilmesini aşamalarına ayırır. Basit bir pipeline’de beş ya da altı aşama olabilir. Bir superpipeline’da ise 10 ya da daha fazla aşama olabilir. Böyle bir pipeline’dan aynı anda birkaç komut birden akabilir. Her komut da ayrı bir aşamada işlem görmekte olabilir. Superscalar bir işlemcide her birisinin kendisine ait pipeline’ı olan iki ya da daha fazla fonksiyon ünitesi yer alabilir. Böyle bir işlemci birkaç komutu birden paralel olarak işletebilir.

    RISC bu tekniğe daha da elverişlidir. Çünkü basitleştirilmiş komutlar pipeline’lardan daha pürüzsüz bir şekilde akarlar ve CISC komutlarının neden olabildiği tıkanmalara maruz kalmazlar.



    Cache
    Cache , çalışmakta olan bir programa ait komutların geçici olarak saklandığı bir hafızadır. Cache hafızalar, işlemcinin komutları daha hızlı yüklemesini sağlayan yüksek hızlı hafızalardır. Cache hafızlar, Level 1 (L1) ve Level 2 (L2) olmak üzere ikiye ayrılırlar. İşlemci ihtiyaç duyduğu komutu ilk önce L1 cache hafızada arar. Eğer işlemcinin aradığı komut burada yoksa L2 cache hafızaya bakılır. Eğer burada da yoksa (cache miss durumu) sırayla, RAM ve HDD üzerindeki sanal hafıza üzerinde arar. L1 cache hafıza bunlar içerisinde en hızlı olanıdır ve genellikle işlemcinin üzerine imal edilir. L2 cache hafıza ise L1 e göre daha yavaş olmasına rağmen gene de hızı çok yüksektir. Bir kısım işlemcilerde (Celeronların ilk nesillerinde olduğu gibi) L2 cache hafıza bulmayabilmektedir. Bu durumda L1 cache hafızaya sığmayan komutlar L2 olmadığı için direkt olarak daha yavaş olan RAM a yazılmakta ve işlemcinin performansı düşmektedir. L2 cache hafıza genelde işlemcinin yakınındaki yüksek hızlı hafıza çiplerinden oluşur. Bazı yeni işlemcilerde (Celeron 300A ve sonrası gibi) L2 cache hafıza işlemcinin içine monte edilmiş ve daha hızlı erişim sağlanmıştır.



    Dünden bugüne x86 işlemciler
    8086/8088
    Intel, 16 bitlik 8086 işlemcisini 1978 yılında piyasaya sürdü. Yüksek seviyeli programlama dillerine ve daha etkin işletim sistemlerine sahip ilk işlemci olan 8086, IBM uyumlu sistemlerin temelini oluşturdu. Arkasından çıkan 8088 işlemci ile IBM ilk kişisel bilgisayarı (PC) piyasaya sürdü. Bu ilk PC’nin 16K hafizası, grafik özelliği olmayan ekranı ve bir teyp bandı sürücüsü vardı.

    Bu ilk işlemci dış veriyolu olarak 8 biti destekliyordu ve 4.77 MHz saat hızında çalışmaktaydı.



    80286
    Kısa bir süre sonra Intel, 80286 işlemcisini çıkartarak PC performansını yeni bir seviyeye yükseltti. 80286 işlemci 16 bit veriyolunu hem içte hem de dışta kullanabiliyordu. Bu da kendinden önceki işlemcilerden çok daha fazla ilgi görmesine sebep oldu ve artık PC’ler için daha güçlü yazılımlar üretilmeye başlandı.

    80386
    Intel’in bir kuşak sonraki işlemcisi olan 80386 işlemcisi PC dünyasına büyük değişiklikler getirdi. SX ve DX modelleri olan bu işlemcinin en büyük özelliği 32 bit bir işlemci olmasıydı. 286’lardaki veri yolunun iki katına çıkartılması PC’lerde grafik işlemlerini artırdı. Ayrıca saat hızının 16 MHz’den 33 ve 40 MHz’e çıkartılması işlemleri daha da hızlandırdı.



    i486
    Intel Nisan 1989 yılında i486 işlemciyi piyasaya sürdü. i486 işlemcisi entegre bir chiptir. Bu chip dört farklı işlev grubunu (asıl CPU’yu, bir matematik yardımcı işlemcisini, bir önbellek denetleyicisini ve DX/DX2 modellerinde bir adet genel önbellek, DX4 modellerinde ise iki adet ayrık 8K önbelleği) bir bileşende birleştirmektedir. i486 hem içten hem de dıştan 32-bit yapı kullanır. Saat hızı olarak da 100 MHz’e ulaşmıştır.



    Pentium
    i486 işlemcilerin hızla yaygınlaştığı bir dönemde Intel P5 kod adıyla tasarladığı yeni işlemci ailesini Pentium adıyla piyasaya sürdü. Dış veriyolu 64-bit iç veriyolu ise 256-bit olan bu işlemci iki adet ayrık 8K’lık önbelleğe sahiptir. Pentium işlemci 486’lardan farklı olarak iki adet tamsayı işlemcisine sahiptir. Kayan nokta işlemcisi de iyice geliştirilmiştir. Ayrıca 486 işlemcilerde olmayan Branch Protection (dallanma tahmini) teknolojisi kullanılmıştır. Bu teknoloji, program sırasında işletilecek olan dallanma (jump) komutlarının dallanacağı tahmin edilen kod kümelerinin daha hızlı erişilen bir ortama kopyalayarak işlenmeye başlanmasına dayanır. Bu şekilde %25 oranında performans artışı sağlanır.

    Pentium işlemciler 0.28 mikronluk BICMOS ve CMOS teknolojisi ile üretilmişlerdir. 60 MHz, 75 MHz, 90 MHz, 100 MHz, 120 MHz, 133 MHz, 166 MHz, 200 MHz ve 233 MHz saat hızında üretilmişlerdir.



    Pentium Pro
    Pentium işlemcilerin yaklaşık iki katı işlemci gücüne sahip olan bu işlemcilerde 5.5 - 6.1 milyon arasında transistör kullanılmıştır. +2.9V besleme gerilimi ile çalışan bu işlemci 166 MHz, 200 MHz, 233 MHz ve 266 MHz saat hızlarında üretilmişlerdir. Bu işlemci daha çok server bilgisayarlar için tasarlanmıştır ve x86 tabanındaki işlemciler için yazılmış tüm yazılımları desteklemektedir. Pentium Pro öncelikle 32 bitlik programlara ihtiyaç duyar. Bu sebeple işlemcinin tam performansla çalışabilmesi için Windows NT gibi gerçek 32 bitlik işletim sistemi kullanılmalıdır.



    MMX Teknolojisi
    Intel, 1997’nin başlarında Pentium MMX işlemciyi piyasaya sürerek Pentium tasarımına yeni bir boyut kazandırdı. Multi Media Extension’ın kısaltılmışı olan MMX , Pentium işlemcisine 57 adet yeni komutun eklenmesiyle oluşmuş bir işlemcidir. Yani birkaç komutun yaptığı bazı işlemler tek komutta toplanmıştır. Single Instruction - Multiple Data -SIMD (Tek Komut - Çoklu Veri) teknolojisinin kullanıldığı bu işlemcilerde tek bir komutun getirdiği bir çok işlem paralel olarak bir arada yapılabilmektedir.

    Bu işlemcilerde multimedya için komut setinin genişletilmesiyle birlikte L1 önbellek kapasitesi de 32 KB’a yani iki katına çıkartılmıştır. İşlem performansı söz konusu olduğunda MMX işlemcilerin verimliliği tartışılmaz. MMX işlemcilerin hızlı olmasındaki en büyük faktör önbelleğin büyüklüğüdür. Ayrıca MMX işlemcilerde besleme gerilimi 5V veya 3.2V’tan 2.8V’a düşürülerek işlemci çekirdeğindeki kayıp performans düşürüldü. Bu sayede yüksek saat hızına rağmen işlemci daha az ısınmaktadır.



    Pentium II
    MMX teknoloji ile yakaladığı performansı Pentium Pro ile birleştiren Intel Pentium II işlemcileri piyasaya sürdü. Pentium II işlemciler hem yapı olarak hem de fiziki olarak önceki işlemcilerden farklılıklar taşımaktadır. Önceki işlemcilerde Soket 7 yi kullanan Intel Pentium II ile birlikte SEC (Single Edge Contact) adını verdiği ve Slot 1’e girecek yapıda bir dizayn kullandı.

    Pentium II ailesinin ilk modeli 233 MHz hızında üretildi. Arkasından 266 MHz, 300 MHz ve 333 MHz modelleri geldi. Intel bu aşamadan sonra 66 MHz’lik veri yolunun yanında 100 MHz’lik veri yolunu da kullanmaya başladı ve daha sonra çıkan işlemciler 350 MHz, 400 MHz ve 450 MHz olarak çıktı.

    Pentium II’lerin yapılarındaki ve veriyolu hızlarındaki bu değişiklikler beraberinde anakartların da çeşidini artırdı. 66 MHz veri yolunu kullanan Pentium II’ler için 440LX chip set kullanan anakartlar üretildi. Arkasından 100 MHz veri yolu kullanan işlemciler için 440BX chip setli (aynı zamanda 66 MHz veri yolunu da destekler) anakartlar üretildi.

    Pentium II ailesinin son ferdi olan 450 MHz den sonra Pentium III’ler piyasaya sürüldü.



    Celeron
    Daha çok iş istasyonları ve CAD/CAM gibi geniş uygulamalar için tasarlanan Pentium II’ler son kullanıcılar için pahalı gelmekteydi. Bu durumu değerlendiren Intel, son kullanıcılara yönelik yeni bir işlemci piyasaya sürdü. Celeron ismini verdiği bu işlemcilerin Pentium II’den en büyük farkı L2 ön belleğinin olmamasıydı.

    Bu serinin ilk ferdi 266 MHz olarak tasarlanmıştır. L2 ön belleği olmayan Celeronlar Pentium Pro ile aynı performansı göstermektedir. 266 MHz işlemcinin arkasından yine L2 önbelleği olmayan Celeron 300 üretildi.

    İlk nesil Celeron işlemcilerin fiyatı çok cazip olmasına rağmen önbellek gerektiren uygulamalarda yetersiz kalması bu işlemcilere ilgiyi azalttı. Bu sırada Intel yine bir atak yaparak 128KB L2 önbelleğe sahip Celeron 300A işlemcisini üretti. Arkasından gelen 333 MHz, 366 MHz, 400 MHz, 433 MHz ve 466 MHz işlemciler 128 KB önbellek geleneğini devam ettirdiler.

    Celeron işlemciler 333 MHz’e kadar Slot-1 yapısında üretilirken (Şekil 3 ) bundan sonra Soket-370 yapısında üretilmiştir.

    Bu işlemciler 0.25 mikron CMOS teknolojisi ile imal edilmişlerdir. Önbellek içermeyen Celeron işlemcilerde 7.5 milyon transistör varken önbellek içeren işlemcilerde 19 milyon transistör olduğunu görmekteyiz.

    Celeron’ların içerdiği 128 KB önbellek işlemcinin içerisindedir ve çekirdek ile aynı hızda çalışırlar. Bu, Celeron işlemcilerin daha kolay overclock edilmelerini sağlar. Ancak Pentium II’ler her zaman Celeron’lara göre daha üstündürler. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi Celeron’lar son kullanıcılar için, Pentium II’ler ise daha kapsamlı işler için tasarlanmıştır.

    Pentium III
    Katmai olarak isimlendirilen çekirdekle tasarlanan işlemci, beraberinde bir çok yenilikler de getirdi. Daha önce MMX işlemcilerde gördüğümüz (fakat onlardan çok daha karışık) şekilde 70 adet yeni komutla gelen bu işlemcinin asıl performansı temel yapısındaki değişiklik olmadığı için hemen birden bire bilgisayarımızda bir performans artışı gözlenememektedir. Intel, Pentium III’te de Pentium Pro’dan beri iyileştirilerek kullanılagelen çekirdek kısmı kullanılmıştır.

    İşlemciye 70 adet yeni komut eklenmiş ve bu komutları kullanan birimlerde değişiklikler yapılmıştır. Bu komutlar MMX’teki gibi belli bir konuya mahsus komut değillerdir ve üç ana başlık altında toplanırlar.

    Intel’in SIMD (Single Instruction, Multiple Data Parallelism - Çoklu Veri Paralelliği Sağlayan Tek Çevrimli Komutlar) genişletmeleri olarak adlandırdığı bu komutlar işlemci içinde farklı çalıştırma birimlerinde işletilirler. Bu komutlardan ilk 50’si FPU (Floating Point Unit - Matematik İşlem Birimi) içerisinde işlenir. Bu şekilde SIMD FPU komutları normalde onlarca saat çevriminde halledilebilecek 32-bitlik çarpımları tek bir saat çevriminde yapabilmekte ve bu komutlarda aynı anda 4 tanesi birden işletilebilmektedir. Bu sayede 3 boyutla ilgili hesapların yapılma süresi ve MPEG-1 ve MPEG-2 kodlarının çözümleri daha kısa zamanda yapılabilmektedir.

    Bu komutlarla birlikte işlemciye eklenmiş diğer yapısal bir değişiklik de 8 adet yeni registerdir. Bu yeni register’lar işlemcide yeni SIMD FPU komutları tarafından kullanılmak üzere yer alıyorlar. Register’lar 128-bit’lik bir genişliğe sahiptir. Bu sayede birden çok (dörde kadar) FP ucu bir register’a yüklenebiliyor ya da SIMD komutları bu register’larda saklanabiliyor. Bu şekilde Intel, RISC işlemcilere göre en büyük eksiklik olan register sayısının azlığını yavaş yavaş kapamaya başladı.

    Pentium III işlemcilere eklenen komutlardan 12 tanesi “yeni medya” komutları olarak adlandırılarak MMX ünitesince değerlendirilmektedir. Daha hızlı işlenen iki boyutlu grafikler ile video oynatımı, MPEG çözümünde extra hız, codec’lerin kullanılmasında kolaylık ve daha hızlı istatistiki bilgi kullanılması mümkün olmaktadır.

    Diğer 8 adet komut ise Pentium III’ün dış dünya ile konuşmasını sağlayan bus kontrolörüne eklenmiştir. Bu komutlar sayesinde daha büyük 3D veri tabanlarının kullanım hızını, düzgün video akışını ve performansı düşüren hafıza ıskaları konularında işlemler olur.

    Daha önce de bahsettiğimiz gibi Pentium II’nin önbelleği işlemci hızının yarı hızında çalışmaktaydı. Bu durum Pentium III’de de devam etmiştir ve bu durum performansı bir miktar düşürmektedir. Pentium III’lerin yeni çıkan bazı modellerinde cache bellek 256 KB’a düşürülmüş ve çekirdek içerisine konarak işlemci ile aynı hızda çalışması sağlanmıştır. Bu modellerin sonuna “E” harfi konmaktadır.Ayrıca normalde 100 MHz veriyolu hızında çalışan Pentium III işlemcilerin yine yeni çıkan modelleri 133 MHz hızında çalışmaktadır. Bu modellerin sonuna da “B” harfi eklenmektedir. Mesela Pentium III 600EB işlemcisi 133 MHz hızında çalışan ve 256 KB cache belleğe sahip bir işlemcidir.


    Hardisk (Sabitdisk)

    HDD (Hard Disk Driver), Türkçe ifadesiyle Sabit Disk, programların kaydedildiği, işletim sisteminin saklandığı, kalıcı olması istenen bilgilerin depolandığı bir aygıttır.

    Genellikle kalıcı bilgilerin depolandığı sabit diskler, kimi durumlarda, özellikle RAM yetersiz kaldığı zamanlarda geçici hafıza görevi de yapmaktadır. Fakat yarı mekanik olan bu cihazların hızları elektronik hafıza olan RAM’lere göre çok daha düşük olduğundan bu istenmeyen bir durumdur.

    Sabit diskler gelişmiş bir disket gibi düşünülebilir. Fakat disketlerden çok daha yüksek kapasiteye sahiptirler. Bir disketin 1.44 MB, bir sabit diskin de 10 GB veya 19 GB olduğunu düşünürsek aradaki farkın çok yüksek olduğunu görebiliriz. Ayrıca sabit disklere erişim hızı diskete göre çok daha fazladır.

    Sabit diskler, havası alınmış ve sürtünmenin en aza indirgendiği bir metal kutu içerisine yerleştirilmiş, evlerde kullandığımız teyplerden bildiğimiz ses kasetlerinde kullanılan, manyetik alandan etkilenen disklerden meydana gelmiştir. Her disk yüzeyine ait bir okuma-yazma kafası mevcuttur. Bu kafalar elektrik enerjisini 1 ve 0’lardan oluşan manyetik enerjiye çevirirler. Kafalar disklere değmezler, fakat birkaç mikrometre ile ifade edilebilecek kadar yakındırlar.

    Bu disklerin yüzeyleri manyetik alandan etkilenen madde ile kaplanırlar. Yüzeyler formatlama işlemi sırasında verilerin rahatlıkla bulunabilmesi amacıyla adreslenirler. İz (track), silindir (cylinder) ve sektör (sector) gibi kısımlara ayrılan sabit disklere kayıt işlemi en dış bölümden başlayarak yapılmaktadır.

    Veriler disk üzerinde byte grupları halinde saklanır. 512 adet byte’in bir araya gelmesiyle sektör oluşur. Sektör, disk üzerinde veri yazabileceğimiz ve okuyabileceğimiz en küçük birimdir. Yan yana dizilen sektörler izleri oluşturur. İzler de üst üste gelecek şekilde gruplandırılır ve böylece silindirler oluşur.

    Sabit disklerde ayrıca plakaları döndüren mekanik bir sistem mevcuttur. Bu plakalar dakikada 5200 veya daha yüksek bir hızla dönmektedirler. Eğer enerji tasarrufu konumu açılmamışsa bu plakalar bilgisayar çalıştığı müddetçe bu devirde dönerler. Bu plakalar arasında kafalar vardır ve bu kafaların disklere teması bilgi kaybına veya plakaların çizilerek fiziksel bozukluğuna sebep olurlar. Bu sebepten, özellikle bilgisayar çalışırken kasayı sallamamalı ve kasanın sağlam ve sallanmaya müsaade etmeyen bir zeminde bulunmasına özen gösterilmelidir. Aksi halde sallanan kafalar disklere temas edebilir. Ayrıca elektrik kesildiğinde kafalar otomatik olarak disklerin arasından çıkarak park konumuna gelirler. Bu şekilde bilgisayar çalışmazken sallanma durumunda bir bozulma engellenmiş olur. Çok eskilerden kalan 40 MB’ın altındaki sabit disklerde bu otomatik olarak yapılmazdı. Bunun için ayrıca bir komut yazmak gerekirdi.

    Sabit diskler çok hassastırlar ve belki de bir bilgisayarın bozulma ihtimali en yüksek olan parçasıdır. Ayrıca sabit diskler bozulduğu takdirde bir kişiye ya da firmaya en büyük zararı verebilecek aygıtlardır. Bir şirketin milyarlarca liralık hesabının sabit diskte bulunduğunu ve sabit diskin bozulduğunu ve içindeki verilere ulaşılamadığını düşünürseniz sabit diskin önemini görebilirsiniz. Bu tür üzücü sonuçların olmaması için sürekli yedekleme yapmak her zaman tavsiye edilir.

    Bilgisayar için geçerli olan en önemli kural tüm sistemin en yavaş aygıtın hızında çalışacağıdır. Tüm sistem arasında en yavaş olanı da hala yarı mekanik olması nedeniyle sabit disktir. Bağlantı noktası baz alınırsa masaüstü bilgisayarlar için iki çeşit sabit diskten bahsetmek mümkündür. Bunlar IDE ve SCSI arabirimini kullanan sabit disklerdir. SCSI arabirimini kullanan sabit diskler IDE olanlardan daha hızlıdırlar. Fakat burada asıl hızlı olan sabit disklerin kendilerinden ziyade kullandıkları arabirimdir. SCSI arabiriminin işlemci ile iletişimi daha hızlıdır. Dolayısıyla bu arabirime bağlanan cihazlar daha hızlı çalışmaktadır.

    Sabit disklerin performansı ölçülürken erişim süresine ve veri transfer hızına bakılır.

    Erişim süresi, verinin disk üzerindeki yerinin ne kadar zamanda bulunabildiğini ifade eder. Veri transfer hızı ise bulunan verinin ne kadar zamanda okunabildiğini ifade eder.

    Bir sektörün aranması iki aşamadan oluşur. Öncelikle sürücü kafası uygun izin üzerine getirilir. Daha sonra diskin dönmesi ve bunun sonucunda sektörün sürücü kafasının altına gelmesi beklenir. Kafanın doğru yere götürülmesi, sektörün doğru noktaya gelmesinden daha çok zaman almaktadır.



    Günümüzde kullanılmakta olan çeşitli arabirimler mevcuttur. Bir sabit disk almaya karar verdiğimiz zaman hangi arabirimi kullandığımızı bilmeli ve ona uygun bir sabit disk almalıyız.



    IDE (Intelligent Drive Electronic)
    Genellikle anakart üzerinde bulunan bu arabirim 2 seri, 1 paralel port, bir disket sürücü ve bir de IDE arabirimi ihtiva eder.



    EIDE (Enhanced IDE)
    Adından da anlaşılacağı üzere IDE’nin gelişmiş halidir. IDE’deki 528 MB kapasite sınırı EIDE ile ortadan kalkmış ve dört adet IDE aygıt takabilme imkanı vermiştir. Günümüz anakartlarının hepsinde mevcut olan bu arabirim ile veri transfer hızı daha da artmıştır.

    Ultra DMA/33
    Teknoloji geliştikçe ve arttıkça yeni bir standarda ihtiyaç duyuldu. Bu standard iki sabit disk beraber seri şekilde kullanıldığında bile performans seviyesi kabul edilebilir olmalıydı. Mevcut ortalama 10MB/s veri aktarım hızına sahip haddiskler bu işlem için uygun değildi. İşte bu noktada Quantum Ultra-ATA/33 (UDMA/33) standardını geliştirdi. Diğer sabit disklerdeki saat sinyalinin yükselen kenarında oluşan veri aktarımı burada hem yükselen ve inen kenarda tetiklenerek 33MB/s veri aktarım hızı elde edildi.

    Ultra DMA/66
    Sabit disklerdeki dönüş hızı ve kapasite arttıkça yeni arayışlara girildi ve UDMA/33’e benzer şekilde UDMA/66 geliştirildi. Buna göre IDE aktarım hızı 30ns’ye indirilerek ikiye katlandı. Fakat bu işlem beraberinde aktarım yolunda gürültü promlemini ortaya çıkardı. Bu problemi aşmak için 40 pinli IDE kablosuna topraklama görevi üstlenen 40 pin daha kondu. Bu şekilde yeni bir 80 iletkenli 40 pinli UDMA/66 kalosu ortaya çıkmış oldu.

    UDMA 66 harddisk sürücüleri geriye dönük olarak eski IDE sürücüleriyle ve kablosu ile de kullanılmaktadır. Ancak bu kablo yada veriyolu desteği olmadan UDMA 66 sürücü performansı ve avantajlarından yararlanılamaz.

    Kablodaki yeni bir özellik ise harddisklerdeki Master/Slave jumper görevini kendi üzerine almasıdır. Harddisk'in master yada slave olması, üzerindeki Cable Select (CS) jumperı kullanıldığında harddiskin kablo üzerindeki yerine göre belirlenmektedir.

    UDMA 66 sürücüleri sadece band genişliğini arttırmakla kalmayıp CRC (Cylic Redundancy Check) veri kontrolü sağlamaktadır. Veri aktarımı sırasında herhangi bir hata ile karşılaşıldığında aynı veri daha yavaş modda tekrar gönderilir ve böylece veri güvenilirliği sağlanmış olur.

    İlk olarak i810 cihipset ile anakartlar bu desteği sağlamaktadırlar. Aslında BX chipsetine sahip anakartlar da bu arabirim için ek chipler kullanıldığında Ultra ATA66 desteğini vermektedir. Ama bu destek i810 chipset ile başlamıştır.



    SCSI (Small Computer System Interface)
    Aynı anda 7 aygıtı (sabit disk ve CD-ROM gibi) destekleyebilen bu arabirim diğer arabirimlerden daha hızlı ve daha güvenlidir. Bu arabirimle harici aygıtları yüksek hızda bağlamak mümkündür. Zamanla Fast SCSI , Wide SCSI ve Ultra Wide SCSI gibi çeşitli yapıda üretilen bu arabirimlerle saniyede 40 MB üzerinde veri transferi yapmak mümkündür.

    Özellikle server sistemlerde tercih edilen bu arabirimin konfigürasyonu biraz karışıktır. Takılan her aygıta 0-7 arası bir ID numarası vermek sonlandırma işlemin yapmak gerekir. Takılan aygıtların ID numaraları birbirinden farklı olmalıdır. Kullanılan bir numara diğer aygıta verilemez. 7 numaralı ID genellikle SCSI adaptörüne ayrılır.

    Aygıt üzerindeki kimliklendirmeler Jumper ve DIP devreleri ile ayarlanır. Aygıt üzerinde üç adet jumper bulunur ve yapılan kimliklendirme genellikle ikilik sayma sistemine göre yapılır. Yani jumperlerin tümü boş olduğunda 0, tümü dolu olduğunda 7, birinci ve ikinci dolu olduğunda 3, üçüncü dolu olduğunda 4 numaralı ID seçilmiş olur.

    Farklı SCSI arabirimleri için farklı kablolar kullanmak gerekmektedir. Fakat bu arabirimleri birbirine çeviren çeşitli adaptörler de mevcuttur. Meselâ 68 pinden 50 pine çeviren adaptör gibi.

    Bir çok SCSI kontrol kartı kullanıcıya 3 bağlantı türü sunmaktadır. Bunlardan ikisi dahili ve harici 68 pinlik bağlantı, diğeri de dahili 50 pinlik bağlantıdır. Bu üç aygıta birden cihaz bağlanmaz. Eğer sistemimize harici bir cihaz takacaksak içteki 50 pinlik bağlantı boş kalmalıdır.

    SCSI arabirimlerde de kablo uzunluğu önem taşımaktadır. Kablo ne kadar uzun olursa taşıma hataları ve kesintilerin oluşma ihtimali o kadar artar. Burada kablo uzunluğundan kastedilen, kullanılan dahili ve harici kabloların tamamıdır.


    Hardisk (Sabitdisk)

    HDD (Hard Disk Driver), Türkçe ifadesiyle Sabit Disk, programların kaydedildiği, işletim sisteminin saklandığı, kalıcı olması istenen bilgilerin depolandığı bir aygıttır.

    Genellikle kalıcı bilgilerin depolandığı sabit diskler, kimi durumlarda, özellikle RAM yetersiz kaldığı zamanlarda geçici hafıza görevi de yapmaktadır. Fakat yarı mekanik olan bu cihazların hızları elektronik hafıza olan RAM’lere göre çok daha düşük olduğundan bu istenmeyen bir durumdur.

    Sabit diskler gelişmiş bir disket gibi düşünülebilir. Fakat disketlerden çok daha yüksek kapasiteye sahiptirler. Bir disketin 1.44 MB, bir sabit diskin de 10 GB veya 19 GB olduğunu düşünürsek aradaki farkın çok yüksek olduğunu görebiliriz. Ayrıca sabit disklere erişim hızı diskete göre çok daha fazladır.

    Sabit diskler, havası alınmış ve sürtünmenin en aza indirgendiği bir metal kutu içerisine yerleştirilmiş, evlerde kullandığımız teyplerden bildiğimiz ses kasetlerinde kullanılan, manyetik alandan etkilenen disklerden meydana gelmiştir. Her disk yüzeyine ait bir okuma-yazma kafası mevcuttur. Bu kafalar elektrik enerjisini 1 ve 0’lardan oluşan manyetik enerjiye çevirirler. Kafalar disklere değmezler, fakat birkaç mikrometre ile ifade edilebilecek kadar yakındırlar.

    Bu disklerin yüzeyleri manyetik alandan etkilenen madde ile kaplanırlar. Yüzeyler formatlama işlemi sırasında verilerin rahatlıkla bulunabilmesi amacıyla adreslenirler. İz (track), silindir (cylinder) ve sektör (sector) gibi kısımlara ayrılan sabit disklere kayıt işlemi en dış bölümden başlayarak yapılmaktadır.

    Veriler disk üzerinde byte grupları halinde saklanır. 512 adet byte’in bir araya gelmesiyle sektör oluşur. Sektör, disk üzerinde veri yazabileceğimiz ve okuyabileceğimiz en küçük birimdir. Yan yana dizilen sektörler izleri oluşturur. İzler de üst üste gelecek şekilde gruplandırılır ve böylece silindirler oluşur.

    Sabit disklerde ayrıca plakaları döndüren mekanik bir sistem mevcuttur. Bu plakalar dakikada 5200 veya daha yüksek bir hızla dönmektedirler. Eğer enerji tasarrufu konumu açılmamışsa bu plakalar bilgisayar çalıştığı müddetçe bu devirde dönerler. Bu plakalar arasında kafalar vardır ve bu kafaların disklere teması bilgi kaybına veya plakaların çizilerek fiziksel bozukluğuna sebep olurlar. Bu sebepten, özellikle bilgisayar çalışırken kasayı sallamamalı ve kasanın sağlam ve sallanmaya müsaade etmeyen bir zeminde bulunmasına özen gösterilmelidir. Aksi halde sallanan kafalar disklere temas edebilir. Ayrıca elektrik kesildiğinde kafalar otomatik olarak disklerin arasından çıkarak park konumuna gelirler. Bu şekilde bilgisayar çalışmazken sallanma durumunda bir bozulma engellenmiş olur. Çok eskilerden kalan 40 MB’ın altındaki sabit disklerde bu otomatik olarak yapılmazdı. Bunun için ayrıca bir komut yazmak gerekirdi.

    Sabit diskler çok hassastırlar ve belki de bir bilgisayarın bozulma ihtimali en yüksek olan parçasıdır. Ayrıca sabit diskler bozulduğu takdirde bir kişiye ya da firmaya en büyük zararı verebilecek aygıtlardır. Bir şirketin milyarlarca liralık hesabının sabit diskte bulunduğunu ve sabit diskin bozulduğunu ve içindeki verilere ulaşılamadığını düşünürseniz sabit diskin önemini görebilirsiniz. Bu tür üzücü sonuçların olmaması için sürekli yedekleme yapmak her zaman tavsiye edilir.

    Bilgisayar için geçerli olan en önemli kural tüm sistemin en yavaş aygıtın hızında çalışacağıdır. Tüm sistem arasında en yavaş olanı da hala yarı mekanik olması nedeniyle sabit disktir. Bağlantı noktası baz alınırsa masaüstü bilgisayarlar için iki çeşit sabit diskten bahsetmek mümkündür. Bunlar IDE ve SCSI arabirimini kullanan sabit disklerdir. SCSI arabirimini kullanan sabit diskler IDE olanlardan daha hızlıdırlar. Fakat burada asıl hızlı olan sabit disklerin kendilerinden ziyade kullandıkları arabirimdir. SCSI arabiriminin işlemci ile iletişimi daha hızlıdır. Dolayısıyla bu arabirime bağlanan cihazlar daha hızlı çalışmaktadır.

    Sabit disklerin performansı ölçülürken erişim süresine ve veri transfer hızına bakılır.

    Erişim süresi, verinin disk üzerindeki yerinin ne kadar zamanda bulunabildiğini ifade eder. Veri transfer hızı ise bulunan verinin ne kadar zamanda okunabildiğini ifade eder.

    Bir sektörün aranması iki aşamadan oluşur. Öncelikle sürücü kafası uygun izin üzerine getirilir. Daha sonra diskin dönmesi ve bunun sonucunda sektörün sürücü kafasının altına gelmesi beklenir. Kafanın doğru yere götürülmesi, sektörün doğru noktaya gelmesinden daha çok zaman almaktadır.



    Günümüzde kullanılmakta olan çeşitli arabirimler mevcuttur. Bir sabit disk almaya karar verdiğimiz zaman hangi arabirimi kullandığımızı bilmeli ve ona uygun bir sabit disk almalıyız.



    IDE (Intelligent Drive Electronic)
    Genellikle anakart üzerinde bulunan bu arabirim 2 seri, 1 paralel port, bir disket sürücü ve bir de IDE arabirimi ihtiva eder.



    EIDE (Enhanced IDE)
    Adından da anlaşılacağı üzere IDE’nin gelişmiş halidir. IDE’deki 528 MB kapasite sınırı EIDE ile ortadan kalkmış ve dört adet IDE aygıt takabilme imkanı vermiştir. Günümüz anakartlarının hepsinde mevcut olan bu arabirim ile veri transfer hızı daha da artmıştır.

    Ultra DMA/33
    Teknoloji geliştikçe ve arttıkça yeni bir standarda ihtiyaç duyuldu. Bu standard iki sabit disk beraber seri şekilde kullanıldığında bile performans seviyesi kabul edilebilir olmalıydı. Mevcut ortalama 10MB/s veri aktarım hızına sahip haddiskler bu işlem için uygun değildi. İşte bu noktada Quantum Ultra-ATA/33 (UDMA/33) standardını geliştirdi. Diğer sabit disklerdeki saat sinyalinin yükselen kenarında oluşan veri aktarımı burada hem yükselen ve inen kenarda tetiklenerek 33MB/s veri aktarım hızı elde edildi.

    Ultra DMA/66
    Sabit disklerdeki dönüş hızı ve kapasite arttıkça yeni arayışlara girildi ve UDMA/33’e benzer şekilde UDMA/66 geliştirildi. Buna göre IDE aktarım hızı 30ns’ye indirilerek ikiye katlandı. Fakat bu işlem beraberinde aktarım yolunda gürültü promlemini ortaya çıkardı. Bu problemi aşmak için 40 pinli IDE kablosuna topraklama görevi üstlenen 40 pin daha kondu. Bu şekilde yeni bir 80 iletkenli 40 pinli UDMA/66 kalosu ortaya çıkmış oldu.

    UDMA 66 harddisk sürücüleri geriye dönük olarak eski IDE sürücüleriyle ve kablosu ile de kullanılmaktadır. Ancak bu kablo yada veriyolu desteği olmadan UDMA 66 sürücü performansı ve avantajlarından yararlanılamaz.

    Kablodaki yeni bir özellik ise harddisklerdeki Master/Slave jumper görevini kendi üzerine almasıdır. Harddisk'in master yada slave olması, üzerindeki Cable Select (CS) jumperı kullanıldığında harddiskin kablo üzerindeki yerine göre belirlenmektedir.

    UDMA 66 sürücüleri sadece band genişliğini arttırmakla kalmayıp CRC (Cylic Redundancy Check) veri kontrolü sağlamaktadır. Veri aktarımı sırasında herhangi bir hata ile karşılaşıldığında aynı veri daha yavaş modda tekrar gönderilir ve böylece veri güvenilirliği sağlanmış olur.

    İlk olarak i810 cihipset ile anakartlar bu desteği sağlamaktadırlar. Aslında BX chipsetine sahip anakartlar da bu arabirim için ek chipler kullanıldığında Ultra ATA66 desteğini vermektedir. Ama bu destek i810 chipset ile başlamıştır.



    SCSI (Small Computer System Interface)
    Aynı anda 7 aygıtı (sabit disk ve CD-ROM gibi) destekleyebilen bu arabirim diğer arabirimlerden daha hızlı ve daha güvenlidir. Bu arabirimle harici aygıtları yüksek hızda bağlamak mümkündür. Zamanla Fast SCSI , Wide SCSI ve Ultra Wide SCSI gibi çeşitli yapıda üretilen bu arabirimlerle saniyede 40 MB üzerinde veri transferi yapmak mümkündür.

    Özellikle server sistemlerde tercih edilen bu arabirimin konfigürasyonu biraz karışıktır. Takılan her aygıta 0-7 arası bir ID numarası vermek sonlandırma işlemin yapmak gerekir. Takılan aygıtların ID numaraları birbirinden farklı olmalıdır. Kullanılan bir numara diğer aygıta verilemez. 7 numaralı ID genellikle SCSI adaptörüne ayrılır.

    Aygıt üzerindeki kimliklendirmeler Jumper ve DIP devreleri ile ayarlanır. Aygıt üzerinde üç adet jumper bulunur ve yapılan kimliklendirme genellikle ikilik sayma sistemine göre yapılır. Yani jumperlerin tümü boş olduğunda 0, tümü dolu olduğunda 7, birinci ve ikinci dolu olduğunda 3, üçüncü dolu olduğunda 4 numaralı ID seçilmiş olur.

    Farklı SCSI arabirimleri için farklı kablolar kullanmak gerekmektedir. Fakat bu arabirimleri birbirine çeviren çeşitli adaptörler de mevcuttur. Meselâ 68 pinden 50 pine çeviren adaptör gibi.

    Bir çok SCSI kontrol kartı kullanıcıya 3 bağlantı türü sunmaktadır. Bunlardan ikisi dahili ve harici 68 pinlik bağlantı, diğeri de dahili 50 pinlik bağlantıdır. Bu üç aygıta birden cihaz bağlanmaz. Eğer sistemimize harici bir cihaz takacaksak içteki 50 pinlik bağlantı boş kalmalıdır.

    SCSI arabirimlerde de kablo uzunluğu önem taşımaktadır. Kablo ne kadar uzun olursa taşıma hataları ve kesintilerin oluşma ihtimali o kadar artar. Burada kablo uzunluğundan kastedilen, kullanılan dahili ve harici kabloların tamamıdır.
    Konu mahmut7272 tarafından (01-06-2008 Saat 16:54 ) değiştirilmiştir. Sebep: Automerged Doublepost - Cift Mesaj Birlestirme

  11. The Following 2 Users Say Thank You to mahmut7272 For This Useful Post:

    burak1453 (10-06-2009), solujan (06-06-2008)

+ Konu Cevaplama Paneli
Sayfa 2 Toplam 2 Sayfadan
BirinciBirinci 1 2

Thread Information

Users Browsing this Thread

There are currently 1 users browsing this thread. (0 members and 1 guests)

     

Bookmarks

Yetkileriniz

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
TOPlist TopSat.Org